Diyanetİşleri Başkanlığının aile ve gençlik hizmetleri her yıl mutlaka aile ile ilgili birkaç hutbe hazırlandığını ve her üç aylık vaaz planında aile ile ilgili konuların Rüyadatoprakta patates çıkarmak tabiri Rüyada toprakta patates çıkarmak bol kazançlı bir iş hayatına sahip olunacağına, gerçekleştireceği çok büyük Cübbeli Ahmet Hoca" olarak bilinen ve İsmailağa cemaatinin önemli isimlerinden Ahmet Mahmut Ünlü, Yeni Akit gazetesinin dağıttığı bir kitabın okunmaması ve evlerinde kitabı bulunduranların yakmalarını tavsiye etti. Cübbeli Ahmet Hoca, ayrıca bazı yabancı isimlerin camilerde vaaz vermelerinin engellenmesi için Diyanet İşleri Başkanlığı'na çağrı yaptı. ÖrnekVaaz: Zararlı alışkanlıklar. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hazırladığı ‘Zararlı alışkanlıklar’ vaazı. ### İçkinin zararları ve haramlığı hakkında Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır; Uyuşturucunun kötü bir sonucu da aile Duaile ilgili kıssalar. Trabzon sivas otobüs bileti. Diyanet Vakfı Meali: İsrâ Suresi Ayet Meali, İsrâ 11, İnsan hayrı istediği kadar şerri de ister. İnsan öfke anında kendisi, ailesi, malı hakkında Allah’tan şer ister, bedduada bulunur. 35 lik votka fiyatları Migros Votka Fiyatları 2022 - Diyanetİşleri Başkanlığı, Konya Selçuklu'da doktorları hedef alan imam hakkında soruşturma başlattığını duyurdu. Kente bir müfettişin gönderildiği de belirtildi. Konya Şehir Hastanesi Kardiyoloji Bölümü’nde görev yapan Uzm. Dr. Ekrem Karakaya’nın (47), Hacı Mehmet Akçay (39) tarafından öldürülmesi, ülke 397k7J. Evlilik Ve Aile Hukuku وَمِنْ ايَاتِه اَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجًا لِتَسْكُنُوا اِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةً اِنَّ فى ذلِكَ لايَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ İçinizden kendileri ile huzura kavuşacağınız eşler yaratıp aranızda sevgi ve rahmet var etmesi, O'nun varlığının belgelerindendir. Bunda düşünenler için dersler vardır. Rum, 30/21 Yaratılışı gereği sosyal bir varlık olan insan için toplumsal hayat ne kadar önemli ve gerekli ise, bir toplum için de o toplumun çekirdeğini oluşturan, aile kurumu o kadar hayati bir öneme sahiptir. Aile bu niteliğiyle toplumlarda kültürel kimliğin, insani değerlerin ve tarihi sürekliliğin koruyucusu ve aktarıcısı olan bir kurumdur. İslamın öngördüğü kutsal bir bağ olan evlilik, aile kurumunu oluşturan, karı-koca arasındaki hayat müşterekliğinin adıdır. Yüce Allah, insanın soyunun korunması ve devamı için, yeryüzünün imarı ve gelişimi için evliliği yasalaştırmıştır. Aile Toplumun Çekirdeğidir Aileler birleşerek toplumları meydana getirir. Bu çekirdek topluluk her çeşit faziletin kaynağıdır. Sağlıklı nesiller bu yuvada yetişir. Çocuk, yaratılışla ilgili gelişmesini de ahlâk ve terbiyesini de önce buradan alır. İnsan sevgisinin kaynağı da ailedir. Bir milletin sahip olduğu bütün özellikleri bir ailede görmek mümkündür. Bir toplulukta aile ne kadar sağlam temellere oturur ise o aileden meydana gelen toplum, o nisbetle sağlam yapıya sahip olmuş olur. Bunun içindir ki dinimiz aileye büyük önem vermiştir. وَاللّهُ جَعَلَ لَكُمْ مِن بُيُوتِكُمْ سَكَنًا Allah, evlerinizi sizin için bir huzur ve sükûn yeri yaptı. Nahl, 16/80 Aile Nikahla Kurulur Evlilik olmadan, evlilik sözleşmesi yapılmadan aile kurulmaz. Bunun için dinimiz evlenmeyi teşvik etmiştir. وَأَنكِحُوا الْأَيَامَى مِنكُمْ وَالصَّالِحِينَ مِنْ عِبَادِكُمْ وَإِمَائِكُمْ إِن يَكُونُوا فُقَرَاء يُغْنِهِمُ اللَّهُ مِن فَضْلِهِ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ Aranızdaki bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden elverişli olanları evlendi rin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah, lütfu ge niş olan ve her şeyi bilendir. Nur, 24/32 Peygamberler Evlenerek Topluma Örnek Olmuşlardır وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلاً مِّن قَبْلِكَ وَجَعَلْنَا لَهُمْ أَزْوَاجًا وَذُرِّيَّةً Andolsun senden önce de peygamberler gönderdik ve onlara da eşler ve çocuklar verdik. Rad, 13/38 قَالَ رَسُولُ اللّهِصلعم أرْبَعٌ مِنْ سُنَنِ الْمُرْسَلِينَ الْحَيَاءُ، وَالتَّعَطُّرُ، وَالنِّكَاحُ، وَالسِّوَاكُ Rasulullah buyurdular ki Dört şey vardır, bunlar geçmiş peygamberlerin sün netlerindendir Haya, koku sürünme, evlenme, misvak kullanma.Tirmizî, Nikah 1,1080 Hz. Aişe’nin naklettiği bir hadiste şöyle buyurulmuştur عَنْ عَائِشَةَ، قَالَتْ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صعلم ‏"‏ النِّكَاحُ مِنْ سُنَّتِي فَمَنْ لَمْ يَعْمَلْ بِسُنَّتِي فَلَيْسَ مِنِّي وَتَزَوَّجُوا فَإِنِّي مُكَاثِرٌ بِكُمُ الأُمَمَ وَمَنْ كَانَ ذَا طَوْلٍ فَلْيَنْكِحْ وَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَعَلَيْهِ بِالصِّيَامِ فَإِنَّ الصَّوْمَ لَهُ وِجَاءٌ ‏"‏ ‏ Nikah benim sünnetimdir. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse, benden değildir. Evleniniz. Çünkü ben kıyamet gününde diğer ümmetlere karşı sizin çoğunluğunuzla övüneceğim. Kimin evlenmeye gücü yeterse evlensin evlenme gücü bulunmayan da oruca devam etsin. Çünkü oruç onun için harama karşı bir kalkandır. İbn Mace, Nikah, 1/1919 İslam'da Ruhbanlık Yoktur عن أنس رضِىَ اللّهُ عنهُ قالجاء ثَلثَة ُرَهْطٍ إلى بِيُوتِ أزْوَاجِ رَسُولِ اللّهِ صلعم يَسْأَلُونَ عَنْ عِبَادَتِهِ فَلَمّا أُخْبِرُوا كَأنّهُمْ تَقَالّوهَا، قَالوا أين نَحْنُ مِنْ رَسُولِ اللّهِ وقَدْ غُفِرَ لَهُ مَا تَقَدّمَ مِنْ ذَنْبِهِ وَمَا تَأخّرَ؟ قال أَحَدهُمْ أمّا أنَا فَأصَلِّى الليلَ أبداً. وَقالَ الاخرُ وَأنَا أصُومُ الدّهْرَ وَلا َأُفْطِرُ. وَقَالَ الاخَرُ وَأنَا أعْتَزلُ النّسَاءَ وَلاَ أتَزَوجَ أبداً. فَجَاءَ رَسُولُ اللّهِ صلعم إلَيْهِمْ فقَال أنْتُمُ الَّذِينَ قُلْتُمْ كَذَا وَكَذَا، أما وَاللّهِ إنّى لاخْشَاكُمْ للّهِ وأتْقَاكُمْ لهُ، ولَكِنِّى أصُومُ وأُفْطِرُ وأُصَلِّى وأرقَدُ وأتَزَوّجُ النّسَاءَ، فَمَنْ رغِبَ عَنْ سُنَّتِى فَلَيْسَ مِنِّى Hz. Enes anlatıyor Hz. Peygamber eşlerinin hâne-i saâdetlerine bir grup erkek gelerek Rasulullah evdeki ibadetinden sordular. Kendilerine sordukları husus açıklanınca sanki bunu az bularak "Rasulullah kim, biz kimiz? Allah O'nun geçmiş ve gelecek bütün günahlarını affetmiştir bu sebeple O'na az ibadet de yeter dediler. İçlerinden biri "Ben artık hayatım boyunca her gece namaz kılacağım" dedi. İkincisi "Ben de hayatımca hep oruç tutacağım, hiç bir gün terk etmeyeceğim" dedi. Üçüncüsü de "Kadınları ebediyen terk edip, onlara hiç temas etmeyeceğim" dedi. Bilâhare durumdan haberdar olan Hz. Peygamber onları bularak "Sizler böyle böyle söylemişsiniz. Halbuki Allah'a yemin olsun Allah'tan en çok korkanınız ve yasaklarından en ziyade kaçınanınız benim. Fakat buna rağmen, bazen oruç tutar, bazen yerim; namaz kılarım, uyurum da; kadınlarla beraber de olurum. Benim sünnetim budur, kim sünnetimi beğenmezse benden değildir" buyurdu. Buhârî, Nikah 1; Müslim, Nikah 5, 1401; Nesâî, Nikah 4, 6, 60. Evet, aile nikah ile kurulur, evlenmeyen kimse bu kurumdan yoksun kalır. Evlen memeyi ve aile kurmamayı fazilet saymak yanlıştır, Peygamberimizin sünnetine aykı rıdır. Nikah, her ne kadar medenî bir sözleşme ise de bir yönü ile ibadettir. Evlilik Kişiyi Haramlardan Korur Pek çok kötülüklere karşı en önleyici vasıta ailedir. Peygamberimiz buyuruyor ki يَا مَعْشَرَ الشَّبَابِ مَنْ اسْتَطَاعَ الْبَاءَةَ فَلْيَتَزَوَّجْ فَإِنَّهُ أَغَضُّ لِلْبَصَرِ وَأَحْصَنُ لِلْفَرْجِ وَمَنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَعَلَيْهِ بِالصَّوْمِ فَإِنَّهُ لَهُ وِجَاءٌ Gençler, içinizden evlenmeye gücü yeten evlensin. Zira evlenmek gözü haramdan daha çok yumdurucu, iffeti daha çok koruyucudur. Gücü yetmeyen ise oruç tutsun, çünkü orucun şehveti kıran bir özelliği vardır. Buhârî, Nikah, 3/4678 Bir başka hadisi şerif de mealen şöyledir “Kul evlendiği vakit dininin yarısını tamamlamış olur. Artık geri kalan yarısında da Allah'a karşı gelmekten kaçınsın.”Tergib,Beyrut, 1968, 3/42 Beyhâkî'den Aile Kurulurken Eşlerin Birbirlerini Seçmesi Önemlidir. Çünkü bu, geçici bir süre için bir araya gelme değil, çoğunlukla ölüme kadar de vam edecek bir sözleşmedir. Eşler birbirlerinde bu kurumun devamını sağlayacak özel likleri aramalıdırlar. Canım ne olacak evlenmek helal ise ayrılmak da helaldir deyip ge rekli araştırmayı yapmadan karar vermek, sonunda pişmanlık duymaya sebep olur. Peygamberimiz bu konuda bir uyarıda bulunuyor ve eşlerde tercih edilmesinde ya rar olan özelliğe dikkatimizi çekiyor. Şöyle buyuruyor عن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنه قال قَالَ رَسُولُ اللّهِصلعم تُنْكَحُ الْمَرأةُ لارْبَعِ خِصَالِ لِمَالِهَا، وَلِحَسَبِهَا، وَلِجَمَالِهَا، وَلِدِينِهَا. فَأظْفَرْ بِذَاتِ الْدِّينِ، تَرِبَتْ يَدَاكَ. Ebu Hureyre anlatıyor "Rasulullah buyurdular ki "Kadın dört hasleti için nikahlanır Malı için, nesebi asaleti için, güzelliği için, dini için. Sen dindar olanı seç de huzur bul. Buharî, Nikah 15; Müslim, Rada 53, 1466; Ebu Davud, Nikah 2, 2047 Peygamberimiz kadını, bu dört özellikten herhangi birisi ile nikah etmenin mübah olduğunu, ancak dindar olan kadının tercih edilmesini tavsiye ediyor. Çünkü Kur'an-ı Kerim, bu özelliğe çok önem veriyor. Peygamberimize sordular“Ey Allah'ın Resûlü! Kızlarımız kölelerimizle evlenebilecekler midir?”Bunun üzerine şu ayeti kerime nazil oldu يَا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ ذَكَرٍ وَاُنْثى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا اِنَّ اَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللّهِ اَتْقيكُمْ اِنَّ اللّهَ عَليمٌ خَبيرٌ Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki, Allah katında en değerli olanınız O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir ve her şeyden haberdardır. Hucurat, 49/13 Elbette Allah katında üstün bir değeri olan kimse, diğerlerine tercih edilir ve edilmelidir. Böyle davranan kimse pişman olmaz. Dindar olan kadın, kocasının malını korur, israftan sakınır. Çocuklarının terbiyeleri ile ilgilenir, onları da dinlerine bağlı olarak yetiştirir. Bu ise aileye huzur getirir. Bunun içindir ki Peygamberimiz قَالَ رَسُولُ اللّهِصلعم اَلْدُّنْيَا مَتَاعٌ، وَخَيْرُ مَتَاعِ الدُّنْيَا الْمَرْأةُ الصَّالِحَةُ Rasulullah buyurdular ki "Dünya bir meta'dır. Dünya metaının en hayırlısı saliha kadındır." Müslim, Rada 64, 1467; Nesaî, Nikah 15, 6, 69 buyurmuştur. Bir başka hadis-i şerif ise şöyledir عَنْ النَّبِيِّ صلعم أَنَّهُ كَانَ يَقُولُ مَا اسْتَفَادَ الْمُؤْمِنُ بَعْدَ تَقْوَى اللَّهِ خَيْرًا لَهُ مِنْ زَوْجَةٍ صَالِحَةٍ إِنْ أَمَرَهَا أَطَاعَتْهُ وَإِنْ نَظَرَ إِلَيْهَا سَرَّتْهُ وَإِنْ أَقْسَمَ عَلَيْهَا أَبَرَّتْهُ وَإِنْ غَابَ عَنْهَا نَصَحَتْهُ فِي نَفْسِهَا وَمَالِهِ İnanmış bir kişi Allah Teala’nın emirlerine sarılıp yasaklarından kaçındıktan sonra saliha bir kadından daha hayırlı hiçbir şey elde etmiş olamaz. Çünkü iyi bir kadın Eşinin söylediğini tutar, yüzüne bakarsa gönlü açılır, karısının bir şeyi yapması veya yapmaması üzerine yemin ederse yeminini yerine getirir. Eşinin bulunmadığı zamanda ona ve malına hıyanet etmez. İbn Mace, Nikah, 5/1847 Karı ile Kocanın Hakları ve Görevleri Vardır Nitekim Kur'an-ı Kerim'de وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذى عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوفِ Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi kadınların da erkekler üzerinde birtakım iyi davranışa dayalı hakları vardır. Bakara, 2/228 buyurulmuştur. Peygamberimiz de şöyle buyurmuştur أََلا إِنَّ لَكُمْ عَلَى نِسَائِكُمْ حَقًّا، وَلِنِسَائِكُمْ عَلَيْكُمْ حَقًّا. فَحَقّكُمْ عَلَيْهِنَّ أَنْ لا َيُوطِئْنَ فَرْشَكُمْ مَنْ تَكْرَهُونَ، وَلايَأْذَنَّ فِي بُيُوتِكُمْ لِمَنْ تَكْرَهُونَ، أََلا وَحَقُّهُنَّ عَلَيْكُمْ أَنْ تُحْسِنُوا إِلَيْهِنَّ فِي كِسْوَتِهِنَّ وَطَعَامِهِنَّ Rasulullah buyurdular ki "Bilesiniz, kadınlarınız üzerinde hakkınız var, kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakkı var. Onlar üzerindeki hakkınız, yatağınızı istemediklerinize çiğnetmemeleridir. İstemediklerinizi evlerinize almamalarıdır. Bilesiniz onların sizin üzerinizdeki hakları, onlara giyecek ve yiyeceklerinde iyi davranmanızdır." Tirmizî, Tefsîr Tevbe, 3087 Peygamberimiz Veda Haccı’nda bir konuşma yapmış, önemli konulara temas etmiştir. Hadis ve tarih kitaplarında yer alan bu konuşmanın bir bölümünü karı-koca haklarına ayırmış ve şöyle buyurmuştur سُلَيْمَانَ بْنِ عَمْرِو بْنِ الْأَحْوَصِ قَالَ حَدَّثَنِي أَبِي أَنَّهُ شَهِدَ حَجَّةَ الْوَدَاعِ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَحَمِدَ اللَّهَ وَأَثْنَى عَلَيْهِ وَذَكَّرَ وَوَعَظَ فَذَكَرَ فِي الْحَدِيثِ قِصَّةً فَقَالَ أَلَا وَاسْتَوْصُوا بِالنِّسَاءِ خَيْرًا فَإِنَّمَا هُنَّ عَوَانٌ عِنْدَكُمْ لَيْسَ تَمْلِكُونَ مِنْهُنَّ شَيْئًا غَيْرَ ذَلِكَ إِلَّا أَنْ يَأْتِينَ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍ فَإِنْ فَعَلْنَ فَاهْجُرُوهُنَّ فِي الْمَضَاجِعِ وَاضْرِبُوهُنَّ ضَرْبًا غَيْرَ مُبَرِّحٍ فَإِنْ أَطَعْنَكُمْ فَلَا تَبْغُوا عَلَيْهِنَّ سَبِيلًا أَلَا إِنَّ لَكُمْ عَلَى نِسَائِكُمْ حَقًّا وَلِنِسَائِكُمْ عَلَيْكُمْ حَقًّا فَأَمَّا حَقُّكُمْ عَلَى نِسَائِكُمْ فَلَا يُوطِئْنَ فُرُشَكُمْ مَنْ تَكْرَهُونَ وَلَا يَأْذَنَّ فِي بُيُوتِكُمْ لِمَنْ تَكْرَهُونَ أَلَا وَحَقُّهُنَّ عَلَيْكُمْ أَنْ تُحْسِنُوا إِلَيْهِنَّ فِي كِسْوَتِهِنَّ وَطَعَامِهِنَّ Ey insanlar! Kadınların haklarına riayet etmenizi ve bu hususta Allah'tan korkma nızı size tavsiye ederim. Siz kadınları Allah emaneti olarak aldınız. Onların iffet ve is metlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde haklarınız, on ların da sizin üzerinizde hakları vardır. Tirmizî, Tefsîr Tevbe, 3087 عَنْ حَكِيمِ بْنِ مُعَاوِيَةَ الْقُشَيْرِيِّ، عَنْ أَبِيهِ، قَالَ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ مَا حَقُّ زَوْجَةِ أَحَدِنَا عَلَيْهِ قَالَ ‏"‏ أَنْ تُطْعِمَهَا إِذَا طَعِمْتَ وَتَكْسُوَهَا إِذَا اكْتَسَيْتَ - أَوِ اكْتَسَبْتَ - وَلاَ تَضْرِبِ الْوَجْهَ وَلاَ تُقَبِّحْ وَلاَ تَهْجُرْ إِلاَّ فِي الْبَيْتِ ‏"‏ Muaviye b. Hayde'den rivayet olunduğuna göre şöyle demiştir Ya Rasulallah kadınları mızın bizim üzerimizdeki hakkı nedir.? Dedim. Yediğin gibi onu da yedirmek giydiğin gibi onu da giydirmek ve yüzüne vurmamak, onu kötülememek, bir de darılıp ayrı yat maya mecbur kaldığında onu ancak ev için de yapmaktır. Ebu Davut, Nikah, 12 حَدَّثَنَا بَهْزُ بْنُ حَكِيمٍ، حَدَّثَنِي أَبِي، عَنْ جَدِّي، قَالَ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ نِسَاؤُنَا مَا نَأْتِي مِنْهُنَّ وَمَا نَذَرُ قَالَ ‏"‏ ائْتِ حَرْثَكَ أَنَّى شِئْتَ وَأَطْعِمْهَا إِذَا طَعِمْتَ وَاكْسُهَا إِذَا اكْتَسَيْتَ وَلاَ تُقَبِّحِ الْوَجْهَ وَلاَ تَضْرِبْ ‏"‏ ‏.‏ عَنْ سَعِيدِ بْنِ حَكِيمٍ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ جَدِّهِ، مُعَاوِيَةَ الْقُشَيْرِيِّ قَالَ أَتَيْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ فَقُلْتُ مَا تَقُولُ فِي نِسَائِنَا قَالَ ‏"‏ أَطْعِمُوهُنَّ مِمَّا تَأْكُلُونَ وَاكْسُوهُنَّ مِمَّا تَكْتَسُونَ وَلاَ تَضْرِبُوهُنَّ وَلاَ تُقَبِّحُوهُنَّ"‏ Karı ile kocanın birbirlerine karşı olan hak ve görevlerine kısaca işaret ede lim Kocanın Karısına Karşı Görevleri 1- Koca eşine mehrini cömertçe vermelidir. Evlenme sırasında erkeğin kadına ödediği veya ödeyeceğini taahhüt ettiği para veya mal mehir kadının hakkıdır. وَآتُواْ النَّسَاء صَدُقَاتِهِنَّ نِحْلَةً فَإِن طِبْنَ لَكُمْ عَن شَيْءٍ مِّنْهُ نَفْسًا فَكُلُوهُ هَنِيئًا مَّرِيئًا Kadınlara mehirlerini gönül rızası ile cömertçe verin; eğer gönül hoşluğu ile o mehrin bir kısmını size bağışlarlarsa onu da afiyetle yeyin. Nisa, 4/4 2- Nafaka Nafaka, kişinin bakmakla yükümlü olduğu kimselerin yiyecek, giyecek ve konut giderlerini karşılamak demektir. Nikah işlemi tamamlanınca, kadının nafakası normal ölçüler içinde kocaya aittir. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmuştur وَعَلَى الْمَوْلُودِ لَهُ رِزْقُهُنَّ وَكِسْوَتُهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ Annelerin beslenmesi ve giyimi, uygun bir şekilde çocuk babasına aittir. Bakara, 2/ 233 Koca, karısının nafakasını temin etmek, giyecek, yiyecek ve barınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır. Kuşkusuz bunların tespitinde, adamın maddi durumu ve toplumun geleneği esas alınır. وَعَنْ حكيم بن معاوية عن أبيه رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قَالَ قُلْتُ يَا رَسُولَ للّهِ مَا حَقُّ زَوْجَةِ أَحَدِنَا عَلَيْهِ قَالَ أَنْ تُطْعِمُهَا إِذَا طُعِمْت،َ وَأنْ تَكْسُوهَا إِذَا اكْتَسَيْتَ، وَلا تَضْرِبِ الْوَجْهَ، وَلا َ تُقَبِّحْ، وَلا َتَهْجُرْ إلا فِي الْبَيْتِ Hakîm İbnu Muâviye babası Muâviye anlatıyor "Ey Allah'ın Resûlü! dedim, bizden her biri üzerinde, zevcesinin hakkı nedir?" "Kendin yiyince ona da yedirmen, giydiğin zaman ona da giydirmen, yüzüne vurmaman, takbîh etmemen, evin içi hariç onu terk etmemen." Ebu Dâvud, Nikâh 42, 2142, 2143, 2144 3- Himaye Koca, kadının yöneticisi ve gözeticisi konumunda olduğu için, karısı nı himaye etmekle, ona zarar verecek maddi ve manevi şeylerden onu korumakla yü kümlüdür. Koca karısını kıskanmalıdır. Adını lekeleyecek, saygınlığını zedeleyecek, açık-saçık kıyafetlerden, kadın-erkek karışık toplantılardan ve ayrıca şaibeli kadınlar la arkadaşlık etmekten onu alıkoymalıdır. 4- Koca eşini Allah’ın bir emaneti olarak görmeli ve haklarına tecavüz etme melidir. Onu cehennem yakıtı olmaktan korumalıdır. يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا قُوا اَنْفُسَكُمْ وَاَهْليكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Tahrim, 66/6 5- Koca, karısına ve çocuklarına Kur’an’ı, farzları ve İslamiyet hakkında gereken bilgileri mutlaka öğretmelidir. وَأْمُرْ أَهْلَكَ بِالصَّلَاةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَا Ailene namazı emret, kendin de ona devam et Taha 20/132 6- İyi Geçinmek Kadın, kocasının arkadaşı, hayat ortağı, üzüntü ve sevinçte yanı başında olan dostudur. Sıkıntıda ve bollukta onun duygularını paylaşır. Evin düzenini korumak, aileye bakmak ve analık görevlerini yerine getirmek gibi ağır meşakkatlerin altına girer. Bu yüzden kocası, onunla iyi geçinmek zorundadır. Ona şefkatle ve neza ketle muamele etmelidir. Çektiği bunca meşakkatin, harcadığı bunca emeğin karşılığını vermelidir. Hiç kuşkusuz kocanın bu tavrı, kadının yüreğine su serper, onu sevindirir, yükünü hafifletir. Kocasına olan sevgisini ve sadakatini kat kat arttırır. 7- Aile efradına karşı cömert davranmak Cimrilik, bazı insanları ailesine karşı da eli sıkılığa zorlar. Onların ihtiyaçlarını ka rşılamamaya yöneltir. Eş ve çocukların her türlü ihtiyaçlarını koca cömertçe karşılama lıdır. Kadının Kocasına Karşı Görevleri 1- İtaat İtaat, kadının kocasına karşı yerine getirmek zorunda olduğu ilk yükümlü lüklerden birisidir. “Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi kadınların da erkekler üzerinde belli hakları vardır. Ancak erkekler, kadınlara göre bir derece üstünlüğe sahiptir ler. Allah azizdir, hakimdir.” Bakara 2/228 Bu ayetteki üstünlükten kasıt aile reisliğidir. Ailenin nafakasını temin edip, aileyi himaye eden koca elbette ki itaate daha fazla layıktır. Kadın, kocasına itaat etmek, meşru isteklerine karşılık vermek zorundadır. Ayrıca rızası olmadan, evin dışına çıkmak, malını saçıp savurmak, ev işlerini ihmal etmek gibi evlilik hayatını karşılıklı nefrete ve sonuçta da ayrılığa doğru götüren olumsuzluklardan kaçınmalıdır. 2- Nezaket Kadın kocası ile iyi geçinmelidir. İlişkilerinde nezaketi ve yumuşaklığı göz önünde bulundurmalıdır. Ruhsal ve bedensel rahatı için elinden geleni yaparak kocasını memnun etmelidir. Kocaya karşı nazik olmanın, onu incitmemenin en başta gelen gereği, kadının elinden geldiğince kocasını ağır yüklerin altına sokmaması, aile bütçesini zorlayan pahalı eşyaları aldırmaya kalkışmaktan kaçınmasıdır. Çünkü bu tür ısrarcı tutumlar kocanın canını sıkar, bu da neticede karı-koca ilişkisinin bozulmasına, nefrete yol açar. 3- Kocasına sevgi ile bağlanmak ve kadınlık görevini yerine getirmek. 4- Onuru korumak Kadının en önemli görevlerinden biri kocasının onurunu korumaktır. Onun adını lekelememektir. Bir kadın kocasının hoşlanmadığı şeylerden kaçınmalıdır. Açık – saçık dolaşmak, kırıtmak, kocasının sırlarını ifşa etmek, adamın bilinmesini istemediği şeyleri yoksulluk vb. sağda solda anlatmak gibi kötü huyları terk etmelidir. Çünkü bütün bunlar, kocanın güvenini sarsar ve nefretine neden olur. Sonuçta da ayrılık kaçınılmaz hale gelir. 5- Ailenin iffetini ve şerefini korumak, kocasının evini ve malını muhafaza etmek ve israftan sakınmak. Karı-koca bu özetlediğimiz karşılıklı hak ve görevlerine riayet ettikleri takdirde hem kendileri mutlu olur, hem bu yuvada yetişen çocuklar anne-babaya saygılı olur. Ailedeki mutluluk, karı ile koca arasındaki sevgi ve saygıya bağlıdır. VAAZIN DEVAMI 20 Ocak 2020 1,808 kez okundu Aile İçi İletişim Sunum Vaaz Aile İçi İletişim Sunum Vaaz Dosyası Aile, geniş veya dar diye nitelendirilmeyecek kadar tam, engin ve zengin bir bütünlüktür. Anne-baba, dede-nene, evlat-torun, akraba komşu bu bütünlüğün olmazsa olmaz unsurlarıdır. Aile, kişiliğimizin, inancımızın ve yaşam tarzımızın şekillendiği bir eğitim yuvasıdır. “Aile olmak”, Rabbimizin beyanıyla “birbirine elbise olmaktır.” Bakara, 2/187 Elbise gibi örtücü, Elbise gibi koruyucu, Elbise gibi güzelleştirici, Elbise gibi uyumlu olmaktır Aile İçi İletişim Sunum Vaaz PDF İNDİR Âlemlerin yaratıcısı Allah-u teâlâ, bizleri sadece kendi zatına kulluk yapmamız için yaratmıştır. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَاْلاِنْسَ اِلاَّ لِيَعْبُدُونِ “Ben cinleri ve insânları ancak bana ibâdet kulluk etsinler diye yarattım.”[1] Yaratılış sebebi olan kulluk, kulun mükellef olduğu şeylerin tamamını kapsayan kulun değişmez mesleğidir. Kulun vazifesi kendisini yaratanı, yaşatanı ve yöneteni bilecek ve tüm hayatında O’nu razı etmeye çalışmasıdır. Bu gayeyle hareket eden bir kulda hayatı boyunca yaratıcının önüne hiçbir şeyi geçirmeden yaşayacaktır. Değerli Kardeşlerim Kulluk Sadece Dilde Olmaz Nerede olursan ol ve ne yaparsan yap, hiçbir zaman değişmeyecek olan gerçek; senin O’nun kulu, O’nunsa senin Rabbin olduğu gerçeğidir. Ve senin vazifen kulu olduğun yaratıcının senin üzerindeki emir ve yasaklarını baş tacı yaparak yaşamaktır. Kulluk sadece dille ifade edilecek bir şey değildir. O, dilden yaşantıya yansımalıdır. Namazda Allahın kulu olduğunu söyleyenler; namaz dışında şeytanların, tâğutların, paranın, makamın kulu… oluyorlarsa onların dilleriyle söylediklerine itibar edilmez. Bir kişi sabahtan akşama kadar iyi bir kul olduğundan bahsetse, ancak kulluk görevlerini yerine getirmezse diliyle söylediği bu sözün hiçbir kıymeti yoktur. Hayata yansımayan sözler kuru iddialardır ki, her iddia isbât ister. Ondan dolayıdır ki, -başta peygamberler olmak üzere- Allah Teâlâ’nın razı olduğu kullar, söylediklerini yaşantıya geçirenlerdir. الم -, اَحَسِبَ النَّاسُ اَنْ يُتْرَكُوا اَنْ يَقُولُوا اَمَنَّا وَهُمْ لاَ يُفْتَنُونَ -, وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَلَيَعْلَمَنَّ اللهُ الَّذِينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِبِينَ “Elif, Lâm, Mim. İnsânlar, sâdece Îmân ettik’ demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı sandılar? Andolsun, biz onlardan öncekileri de imtihan etmiştik. Allâh, doğru söyleyenleri de, yalancıları da mutlaka bilir ve gerçekleri ortaya çıkarır.”[2] Ne yazık ki zamane cahiliyesinde üç, beş günlük basit dünyâlıklar uğruna ebedî ahireti hiçe sayanlar, Allah Teâlâ’ya kulluk etmek yerine başkalarına kulluk etmektedirler. Muhterem Müminler Kulluk Kur’ân ve Sünnete Göre Yapılır Müslüman’ca bir hayatı yaşamak ancak kulluk şuûrunun gönüllere yerleşmesiyle birlikte mümkün olacaktır. Kulluk şuûruna varan kişi, kulluğunu nasıl hayatına geçireceğini -öncelikli olarak- Kur’ân-ı Kerim’den ve Sünnet’ten öğrenmelidir. Kur’ân-ı Kerim’i ve Sünnet’i bilmeyenler, birçok şeyi öğrendikleri halde bunları öğrenmeyenler, nasıl ve neye göre bir kulluk yapacaklardır? Hiç şüphesiz ki, Allah Teâlâ’nın Kitabı ve Rasûlü’nün Sünneti, İslâm Dîni’nin değişmez iki temel kaynağıdır. Bu iki kaynağa sımsıkı sarılanlar Allah Teâlâ’nın izniyle sapmaktan korunan kişilerdir. Zira Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve selem şöyle buyurmuştur تركتُ فِيكُمْ أمرينِ لَنْ تَضِلُّوا ما تَمَسّكتُمْ بِهِمَا كِتَابَ اللّهِ تَعالَى، وَسُنّةَ رَسُولِهِ “Size iki şey bırakıyorum. Bunlara sımsıkı sarıldığınız sürece, asla doğru yoldan sapmayacaksınız. Bunlar, Allâh’ın Kitâbı ve Rasûlü’nün Sünneti’dir.” [3] Öyleyse kurtuluş üzere olmak ve kurtuluş üzere kalmak Kur’ân ve Sünnet ile mümkündür. Bizler bu ikisinin arasını bir birinden ayıramayız. Kur’ân ve Sünnet’i birbirinden ayırmak, vahiy ile hayatı birbirinden ayırmaktır ki, buna kimsenin hakkı yoktur. Sünnet, vahyin hayata yansımasıdır. Sünneti göz ardı etmek demek, vahyin hayata yansımasını göz ardı etmek demektir. Bakınız yol gösterici Kitâbımızda, Rabbimiz bizlere şöyle buyurur قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللهَ فَاتَّبِعُونِى يُحْبِبْكُمُ اللهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ “De ki Eğer Allâh’ı seviyorsanız bana uyun; Allâh da sizi sevsin ve günâhlarınızı bağışlasın. Allâh Gafurdur bağışlayandır, Rahîm’dir esirgeyendir.”[4] Rabbimiz bu âyet-i kerimeyle, Allahı sevenlerin ve sevdiklerini iddia edenlerin Rasûlüne uymaları gerektiğini bildirmektedir. Bu uyma emri’ Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in hayatında geçerli olduğu gibi, vefatından sonra da geçerlidir. Vefatından sonra da bizler, bu uyma emrini onun Sünnetine uyarak gerçekleştiririz. Yine Rabbimiz diğer bir âyet-i kerîmesinde şöyle buyurmuştur مَنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ اَطَاعَ اللهَ وَمَنْ تَوَلَّى فَمَا اَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا “Kim Rasûl’e itaat ederse, gerçekte Allâh’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, Biz seni onların üzerine koruyucu göndermedik.”[5] Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem ise şöyle buyurmuştur مَنْ أطَاعَنِى فَقَدْ أطَاعَ اللّه، وَمَنْ عَصَانِى فَقَدْ عَصى اللّه، “Her kim bana itaat ederse bana itaati Allah emrettiği için Allah’a itaat etmiş olur ve her kim bana isyan ederse gerçekten Allah’a isyan etmiş olur.” [6] Âyet-i kerîmede ve hadîsi şerîfte, Allahın rasûlüne itaatin, Allaha itaat olduğu beyan edilmiştir. Çünkü Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem kendinden konuşmayan kişidir. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوَى “O, hevâdan kendi istek, düşünce ve tutkularına göre konuşmaz.” [7] Kur’ân ve Sünnet ilâhî kaynaklıdır. Biri “vahy-i metluv” iken, diğeri “vahy-i gayri metluv”dur. Öyleyse, Allaha itaat, Kur’ân’ın emir ve yasaklarına itaatken, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e itaatte hem hayatında, hem de vefatından sonra Sünnetine itaat etmektir. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve selem Sünnetin de kendisine verildiğini şöyle ifade eder ألا إني أوتيت الكتاب ومثله معه “Dikkat edin! Bana Kitâb ile birlikte benzeri Sünnet de verilmiştir.”[8] En hayırlı nesiller, Kur’ân’a ve Sünnete yapışmışlar ve “Kur’ân bize yeter diyerek” Sünneti bırakmamışlardır. Yapılması gereken hayırlı nesillerin yolunda, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve selem’in Sünnetine itaat ederek, dosdoğru yol üzere yaşamaktır. Rabbimiz bizlere şöyle buyurmaktadır وَمَنْ يُشَاقِقِ الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُ الْهُدَى وَيَتَّبِعْ غَيْرَ سَبِيلِ الْمُؤْمِنِينَ نُوَلِّهِ مَا تَوَلَّى وَنُصْلِهِ جَهَنَّمَ وَسَاءَ تْ مَصِيراً “Kim kendisine dosdoğru yol’ apaçık belli olduktan sonra, rasûle muhalefet ederse ve mü’minlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu döndüğü şeyde bırakırız ve cehenneme sokarız. O ne kötü bir yataktır!..”[9] Değerli Kardeşlerim Kulluk Şuûr İster Kulluğun tadını almak, îmânın tadını tatmakla olur. Îmânın tadını alamayan kimseler, kalblerine şirk bulaştırıp nefislerine ihânet eden kimselerdir. Bunlar, Allahın kulu olduklarını akıllarını bile getirmezler. Zihinlerinde Allâh ve Rasûlüne, Kur’ân’a ve Sünnet’e, Cennete ve Cehennem’e yer yoktur. Bunların yerine ne kadar çerçöp varsa hepsinden abur cubur misâli zihinlerine doldurarak, kulluk şuûrundan uzak bir hayat sürerler. Oysa kulluk şuûr ister. Bu şuûrun kazanılması insân için hayati bir önem arz eder. Çünkü hayat, bu şuûr üzerine inşa edilecektir. Bizi biz yapan, bizi Müslüman yapan değerlere sarılmak… Kulluğumuzu o değerlere göre düzenlemek… Bizi bizden alıkoyan, bizi Müslümanlığımızdan uzaklaştıran her şeyi bir çırpıda silip atmak… Tevhîdî bir kulluğu yaşamak yolunda her şeyi göze almanın hazzına varmak… İşte budur kulluk şuûru! Yarınları yaşamak, yarınlarda yaşamak… Gelmesi mutlak, kaçınılması imkânsız olan yarınımız ahirettir. Ahiret şuuruyla yaşamak. Bizi ahretten, bizi hesap şuurundan uzaklaştıran her şeyden uzak durarak yaşamak… İşte budur kulluk şuuru. Allaha hakkiyle kulluk edenler, kullara kulluk zilletine düşmeyeceklerdir. Kulların sahibine hesap vereceklerine inanıp, hesap şuuruyla yaşayanlar kulluk şuuruyla hareket edenlerdir. Biz kulların öncelikli hedefi; kulları değil, kulların sahibini razı etmektir ve kulların rızalarıyla Allahın rızası çatıştığında Allah rızasını tercih etmektir. Dünya ve ahiret çıkarları ve tercihleri çatıştığında ahreti öncelemektir. Zira bizlerin ebedî yurdu ahirettir. Geçici geçeceğine göre, geçmeyen kalıcıyı tercih etmek akıl sahibi insanların özelliğidir. Kul, kulluğunu yapacağı zatı çok iyi bilmeli; kulluğunu, kulların sahibine yapmalıdır. Bu ise hayatının her döneminde Âlemlerin Rabbi’nin onun yaşantısında neler istediğinin bilmesiyle gerçekleşir. Din bir takım cahillerin dedikleri gibi vicdanlara hapsedilen bir olgu değildir. Din, hayata hâkim olan nizamdır. Bu nizam kimin ismiyle ve kimi razı etmek için yaşanıyorsa ona kulluk ediliyor demektir. Allahın hâkimiyetinin geçerli olduğu yerlerde başkalarının hâkimiyetine yer yoktur. Mülk Allah’ındır. O’nun mülkünde O’na kulluk etmektir. Bu itibarla Allaha kulluk şuuru, O’nun mülkünde O’nun rızası karşısında başka rızalar aramak yerine sadece onun rızasına razı olmaktır. Müslüman iki hayatlı kişidir. O dünya hayatına faniliği kadar; ahiret hayatına ise ebediliği kadar değer verir. Dünya hayatı bir imtihan yeri olarak ahiret hayatının önünde bize sunulmuşken, Müslüman sunulan bu hayatın bir gayesi olduğu bilinciyle hayata bakar. Oysa gayeyi unutanlar ve verilen hayatın amacının oyun ve eğlence olduğunu sananlar için iki hayat şuuru yoktur. Onlar, verilen bu dünya hayatında nefislerinin onlara süslediği şekilde yaşarlar. Onlar için ikinci bir hayata yani ebediyet hayatına yer yoktur. Bazılarının dilleriyle ebediyete inandıklarını söylediklerini duyarsınız. Onlarda Cennete ve de Cehenneme inanmaktadırlar. Ancak bu sözde inanış, onları cennet ehlinden olmak ve cehennem ehlinden de olmamak için emredilen kulluğu yaşamaya yönlendirmemektedir. Onların “bizler de Allâh’ın kuluyuz” dediklerini duyarsınız. Evet, tüm insanlar Allahın kullarıdırlar. Ancak kimileri bunu şuurlu söyler, kimileri ise şuursuz, yarım ağız… Aslında “bizler de Allah’ın kuluyuz” cümlesi şuursuz ağızlarda kuru bir söylemden öteye geçmez. Söylemden eyleme geçmeyen bir sözün arkasını sığınanlarınsa “nasıl bir kul” oldukları da ortadadır. Şüphesiz ki, bizler, sadece ve sadece Allahın kuluyuz. Kullara, Allaha itaat eder gibi itaat edemeyiz, kullardan Allahtan ister gibi isteyemeyiz, Allahtan bekler gibi bekleyemeyiz. Allahın emirleri ile kulların emirleri çeliştiğinde ve çatıştığında kulların emirlerini Allahın emirlerinin önüne geçiremeyiz. Allaha rağmen kendilerine çağıranlar var ise onları kabul edemeyiz. Müslüman yalnızca Allaha teslim olan şahıstır. Allah yüce kitabı olan Kur’ân’ında ne buyurduysa Müslüman ona teslim olmalıdır. Oysa zamanımızda birçoklarının çeşitli mazeretler ileri sürerek Allahtan başkalarına teslim olduklarını görmekteyiz. Çok iyi bilelim ki, günümüz insanlarının; “ama, fakat, şimdi, yarın…” gibi çeşitli mazeret kelimeleriyle başlayan mazeretlerinin hiçbir geçerliliği yoktur ve de olmayacaktır. Kullar olarak bizlerin yapması gerekli olan şey, Rabbimizin emirlerini duyduğumuzda kulluğun gereğini yerine getirmektir. Bugünün insanları kimlerin emirlerini dinlemiyor ki; okulda öğretmenini, askeriyede komutanını, iş yerinde patronunu dinliyor da, kendini yaratanı dinlemiyor. Kendisine bir takım unvanlar veren insanlara karşı itaatkâr, ancak kendisine ilâhî kanunlar koyan Âlemlerin Rabbine karşı ise isyankâr… İşte bu büyük bir çelişkidir. Kul Allâhın emirleri ile kulların emirleri çatıştığında Allahın emirlerini yapmalıdır. Allahın emirlerinin yerine kulların emirleri Allahın emirleriymiş gibi dinlenip onlara itaat ediyorsa, dilde Allahın kulu olduğunu söylense de amellerde itaat edilenlere kulluk yapılmaktadır. Unutulmamalıdır ki, kulluk itaati ve itaat edilene sevgiyi gerektirir. Geçici dünyanın peşinde koşmakta süratli ve hevesli olan insanın, ebedi hayatı için uyuşuk ve hevessiz olması şaşılacak olan şeylerdendir. Allaha teslim olan bir Müslüman kul, Allaha ve Rasûlüne itaat etmekle sorumludur. Yani Kitâb’a ve Sünnet’e kayıtsız ve şartsız bir itaat gerekir. Kitâb ve Sünnet’in karşısında hiçbir Müslüman “dilersem şöyle, istersem böyle yaparım” diyemez. Allah kullarının nasıl kulluk yapmaları gerektiğini kullarına bildirmişken, kullar için bunun aksine başka türlü bir kulluk çıkarmak gibi bir şey söz konusu değildir ve de olamaz. Allaha ibadet edenler, her hallerinde Allaha itaat edenlerdir. Çünkü “İtaat, ibadettir.” Buna göre, Allaha itaat, Allaha ibadettir. Ya Allahtan başkalarına, şeytanlara, tağutlara itaat edenler! Dilleri ile söylemeseler de onlarda onlara ibadet içerisindedirler. Sözün özü Müslüman bir kul, Allaha ve O’nun Rasûlüne itaat eder. Yani Müslüman, Kitâb’a ve Sünnet’e bağlıdır. Kitâb’ı ve Sünnet’i hayatlarından çıkartanların Allaha kulluk yaptıkları söylemi ise, ancak onların geçersiz iddialarıdır. Değerli Kardeşlerim Bizlerin kurtuluşu dünyada elde ettiğimiz makamlar, mevkiler, servet, şöhret, mal, mülk, çoluk çocuk ile değildir. Dünyanın süsü olan bu şeyler ahrette üstünlük sebebi olmayacaktır. Üstünlük ancak Allâh -teâlâ’ya güzel bir şekilde kul olmaktır. Kim Allaha güzel bir şekilde kulluğunu yapmış ve o hal üzere Allaha kavuşmuşsa, o kişi kurtuluşa eren kişidir. Nerede olursak olalım, ne iş yaparsak yapalım hangi makam ve mevkide olursak olalım değişmeyen asıl vazifemiz; bizi yoktan yaratana kulluk vazifemizi en güzel şekilde yerine getirmektir. Önce kul olmalıyız sonra meslek sâhibi… Mesleğimiz kulluğumuzun önüne hiçbir zaman geçmemelidir. Dünyasının imarı için bir meslek edinmek uğruna çekilen sıkıntılarının kaçta kaçını insan ebedî hayatını imar için gerekli olan kulluk mesleğini öğrenmeye harcamaktadır? Cahiliyenin bakış açısıyla hayata bakıp, tek hayatlı olan insanlar, daha küçük yaşlarından itibaren çocuklarına dünyevî hedefler gösterirler. Küçücük yavrulara “büyüyünce ne olacaksın?” diye soranlar, bu soruyla hep dünyevî mesleklerden bahsederler. Böyle olunca da hiçbir bir çocuk çıkıp ”Ben Rabbime iyi bir kul olacağım sonra da helâlinden kazanacağım” cevabını vermez. Çünkü bu, ona öğretilmemiştir. Ey insanlar! Önce Allaha iyi bir kul olacağız. Ardından helâlinden bir meslek sahibi… Dünyevî meslek sahibi olmak için kulluk mesleğimizi bırakamayız. Allaha hakkıyla kul olanlar, kullara kul olmayacaklardır. Kulların onlara sunduğu dünyalıklara da iltifat etmeyeceklerdir. Allaha hakkıyla kulluğu gerçekleştirenler gayri İslami değerleri reddedeceklerdir. Allaha hakkıyla kul olanlar, makama ve mevkie, paraya ve pula, mala ve mülke kul olmayı red ederlerken, dünyayı yaşanacak tek yer olarak görenlerse, tüm bunlara kulluk yapabileceklerdir. Allah, kullarına nasıl yaşayacaklarını bildirmiştir. Allah her dönemdeki kullarına kendi sistemini açıklamıştır. Müslümanlar her dönemde bu sisteme göre yaşamışlardır. Allahın kendilerine göndermiş olduğu bütün emir ve yasakları hayatlarında uygulamışlardır. Oysa bu gün sadece dilleriyle Müslüman olanların İslâm’ın haricindeki sistemlerle yaşantılarına yön verdiklerini gerebilirsiniz. Özellikle günümüzde Müslümanları tarih sahnesinden silmeye çalışan milletlerin oyunlarına maşa olarak bir hayat sürdüren, küfür yüklü isyân hareketleri ile yaşamaktadırlar. Bu küfür kokan sistemlerinde şeytânlaşan insânların, şeytânî planlarına “evet” diyerek onları kabul edenlerin “biz Allâh’a kulluk yapıyoruz” demeleri onların kuruntularıdır. Unutulmamalıdır ki, Allaha ibadet, Allaha itaatle ve gayrisini red ile mümkündür. Kulluğumuzu Allah’ın razı olduğu şekilde yerine getirme duasıyla… [1] Zariyat 51/56 [2] Ankebut 29/1-3 [3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları 2/328. [4] Ali İmran 3/31 [5] Nisa 4/80 [6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları6/436. [7] Necm 53/3 [8] Ebû Dâvud 4604 [9] Nisa 4/115 1846 Haber Kaynağı AA Diyanet İşleri Başkanlığından yapılan açıklamaya göre, Erbaş, Din Görevlileri Birliği Derneği DİN-BİR-DER, Medrese Alimleri Vakfı MEDAV ve Trabzon Kur'an Kursları Dernekleri Federasyonunun çevrim içi düzenlediği "21. Yüzyılda Aile Yapımıza Karşı Tehditler ve Ailenin Korunması" panelinin açılış konuşmasını yaptı. Erbaş, Kur'an-ı Kerim'de Hz. Peygamber'in bütün insanlığa en güzel örnek olarak gösterildiğini hatırlatarak, "Allah Resulü Efendimiz, aile olarak, baba, komşu, yönetici, devlet başkanı ve komutan olarak en güzel örnektir. Hayatın hangi alanında olursa olsun Allah Resulü Efendimizin örnekliğinden bütün insanlığın istifade etmesi gerekiyor." diye konuştu. Erbaş, aileyi korumak ve aileye yönelik tehlikeleri bertaraf etmek için öncelikle Hazreti Muhammed'in ve onun sünnetinin iyi bilinmesi gerektiğini kaydetti. İnsanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özelliklerinden birinin de güzel ahlak olduğunun altını çizen Erbaş, bunun peygamberlerin insanlığa bıraktığı en büyük miras olduğunu belirtti. - "İslam, sevinç, keder, yorgunluk ve sıkıntıların paylaşılmasını istemektedir" Bireysel, sosyal ya da küresel boyutta yaşanan sıkıntıların ya da güzelliklerin aile kurumuyla güçlü bir ilişkisinin olduğuna işaret eden Erbaş, "Yüce dinimiz İslam, ailede adaletin, ihsanın, fedakarlığın, sorumluluk bilincinin, istişarenin, karşılıklı yardımlaşma ve anlayışın hakim kılınmasını, eşlerin birbirine güven duymasını ve bağlılık göstermesini, sevinç, keder, yorgunluk ve sıkıntıların paylaşılmasını istemektedir." bilgisini verdi. Erbaş, ailenin insanların geçmişini geleceğine bağlayan bir köprü olduğunu belirterek, şöyle devam etti "Ailenin, nesli muhafaza etmek gibi önemli ve vazgeçilmez bir işlevi vardır. Ailenin nesli muhafaza etme bilinciyle kurulduğu toplumlar, gelişmiş ve medeni toplumlardır. Çünkü insani ve vicdani değerler ancak bu tür bir aile ortamında doğup gelişir ve bir sonraki kuşağa aktarılır. Dine, hayata, topluma ve insanın var oluşuna dair sağlıklı bir zihniyet, aileden başka hiçbir içtimai kurum veya kuruluşta doğup gelişemez. Güçlü toplum, güçlü aile bağları ile kurulur. Huzurlu toplum, ancak aile huzuruyla kurulur." - "Ailede huzuru yaşamanın yolu, Peygamberimizin gösterdiği değerleri ailede hakim kılmakla mümkündür" Dünyada yaşanan hızlı toplumsal değişimlerden en fazla etkilenen kurumların başında ailenin geldiğinin altını çizen Erbaş, "Ailede ilgisizlik, boşanma, aile içi şiddet ve huzursuzluk gibi sorunlar, ferdi hayatı da içtimai hayatı da ciddi şekilde etkilemektedir. Bir yerde aile kurumu çözülmeye başladığında adli suçlar, uyuşturucu kullanımı, alkol, şiddet, sosyolojik ve psikolojik problemler artmaktadır." ifadelerini kullandı. Erbaş, Hz. Peygamberin aile hayatının kıyamete kadar bütün insanlar için en güzel örnek olduğunu hatırlatarak, şunları söyledi "Peygamber Efendimiz, tüm aile fertlerine daima merhametle, adaletle, iyilikle, güzellikle davranmış, bütün ilişkilerinde insan onuruna saygıyı esas almıştır. 'Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben de aileme karşı en hayırlı olanınızım.' hadis-i şerifi bu hakikatin ifadesidir. Allah Resulü, ailesine karşı insanlığın en şefkatli ve aile değerlerine en bağlı olanıdır. Dolayısıyla bugün aileyi korumanın ve güçlendirmenin, ailede huzuru yaşamanın yolu, Peygamber efendimizin gösterdiği değerleri ailede hakim kılmakla mümkündür." - "Eşler ve aile fertleri aile değerlerini korumada öncelikle Allah’a karşı sorumludur" İslam inancında ailenin Allah'ın adı üzerine yapılan bir akitle kurulduğunu belirten Erbaş, "Eşler ve aile fertleri öncelikle aile değerlerini korumada Allah'a karşı sorumludur." ifadelerini kullandı. Erbaş, şöyle devam etti "Dolayısıyla davranışlarımızın, Peygamberimizin davranışlarına uyup uymadığını yeniden gözden geçirelim. Kendimize, ailemize, çevremize ve gençlerimize karşı sorumluluklarımızı iman ve kulluk ekseninde yeniden değerlendirelim. Hayatımızın Resulullah'ın hayatına ne kadar benzediğini, aile hayatımızın onun aile hayatı ile ne kadar örtüştüğünü gözden geçirmeye çalışalım. Gönüllerimizdeki peygamber muhabbetini, günlük hayatımıza peygamber ahlakı, kulluk sorumluluğu, ümmet ve aile bilinci olarak taşıyalım." - Diyanet İşleri Başkanlığının aile ve gençlik hizmetleri Erbaş, Diyanet İşleri Başkanlığı olarak özellikle aile ve gençlik hizmetlerine büyük önem verdiklerini, il ve ilçe müftülükleri bünyesinde 436 noktada Aile ve Dini Rehberlik Merkezi kurduklarını, bu merkezlerde sadece aile hizmetlerinde görev yapan 3 bin 740 hocayla ailenin korunması ve güçlendirilmesi konusunda rehberlik yapıldığını kaydetti. Ülkenin her köşesinde aile ile ilgili eğitimler, etkinlikler, konferanslar ve seminerler düzenlendiğini, her yıl mutlaka aile ile ilgili birkaç hutbe hazırlandığını ve her üç aylık vaaz planında aile ile ilgili konuların yer aldığını belirten Erbaş, aileyi ele alan 30 çeşit eseri vatandaşın istifadesine sunduklarını, 2019 Ocak ayından itibaren aylık Aile Dergisi çıkardıklarını, Diyanet Televizyonu ve Diyanet Radyo'da aileye yönelik pek çok yayın yapıldığını anlattı. Salgın sürecinde aile ile ilgili çevrim içi çalışmaları aktaran Erbaş, sadece bu dönemde dijital mecralar üzerinden aile ile ilgili 48 farklı konuda tüm il ve ilçelerde sohbetler, seminerler düzenlediklerini ve şu ana kadar asgari 5 milyon kişinin bu programların tamamını takip ettiğini söyledi. Erbaş, "Elbette yapılanlar yeterli değildir ve hep beraber aile için çok daha fazla hizmetler yapmak zorundayız." ifadelerini kullandı. Diyanet İşleri Başkanlığı ile Sağlık Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve Türkiye Yeşilay Cemiyeti arasında imzalanan protokol kapsamında zararlı alışkanlıklar konusunda uzmanlardan eğitim alan bin 128 din görevlisi 2021 yılında 33 bin 883 vaaz ile 25 milyondan fazla vatandaşa ulaştı. Müftülüklerin planlaması alanında uzman konuşmacıların katılımıyla Kur'an kursları, camiler, konferans, seminer ve panellerde 456 program ile 63 bin 956 kişi ulaşıldı. Ceza İnfaz Kurumları ve Denetimli Serbestlik Müdürlükleri'nde bağımlılığa karşı düzenlenen 853 etkinlikle yaklaşık 17 bin 780 kişiye manevi destek verildi. Alkol ve Madde Bağımlılığı Tedavi Merkezleri AMATEM, Çocuk- Ergen Madde Bağımlılığı Tedavi Merkezleri ÇEMATEM ve Yeşilay Danışma Merkezlerinde, görevlilerce manevi danışmanlık ve rehberlik hizmeti sağlandı.

aile ile ilgili vaaz diyanet