BodrumMilas Havalimanı Bodrum’a 32 km, Milas’a 12 km ve Didim’e 82 km uzaklıkta bulunuyor. Bodrum Milas Havalimanı’na otobüs, minibüs gibi toplu taşıma araçlarının yanı sıra taksi ve araç kiralamaya kadar pek çok alternatif ile kolayca ulaşım sağlayabilirsiniz. HAVAŞ. Acomplete guide to Mavişehir Pazarı: #7 among attractions in Didim (Market). Popular hours, how to get there and things to do nearby. Buçerezler, birinci taraf -tamamen bizim tarafımızdan yönetilen- veya güvenilir üçüncü taraf çerezleri olabilmektedir. Hedefleme çerezleri, internet sitesi üzerindeki davranışlarınıza bağlı olarak ilgi alanlarınıza, tercihlerinize ve davranışlarınıza uygun olarak profil edinmemizi ve ilgi alanlarınıza uygun iletileri size sunmamızı sağlar. CumhurbaşkanıErdoğan, G-20 zirvesi için gideceği Japonya yolculuğu öncesi havalimanında açıklamalarda bulundu. S-400 konusuyla ilgili açıkl İstanbulİzmir otobüs bileti satın alarak daha ucuz bir şekilde İstanbul İzmir arasında otobüs seyahati yapabilirsiniz. Bu rotada bundan sonraki 3 aylık verilerimizi inceledik. İstanbul İzmir uçuşlarını en uygun fiyatlarla bulabilirsin. İstanbul İzmir uçak biletleri tek yön için bulduğumuz en iyi fiyat : 440 TL. İşbuform aracılığıyla toplanacak kişisel verileriniz kargo gönderiminin sağlanması, faaliyetlerin mevzuata uygun yürütülmesi ve müşteri memnuniyetine yönelik aktivitelerin yürütülmesi amacıyla 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (“KVKK”)’na uygun olarak veri sorumlusu Aras Kargo Yurt İçi Yurt Dışı Taşımacılık A.Ş. tarafından işlenmekte olup nx8jg4. Herşey taze, kıyafet bölümü küçük bir panayır gibi, aldığımı uzun süre giyiyorum, ziyaret edin derim cumartesileriHer şey taze ve güzel ama köylülerden bahçe işi almak için sabah 8 de orda olunpazar , pazar gibi degil ki ne ararsan var , mutlaka gorulmeli DTaze guzel urunleri bulabileceginiz buyuk bi pazarMeyve sebzeler taze kıfafetler uygunBayılıyorum hem insanına hem o güzel muhabbetlerine ☺️Muhakkak gelinmesi gereken bir yerÇok güzel çalışanlar çok ilgilendiBüyük bir pazar yeri cesit bolDidim pazarını herkese tavsiye ederimPazarlari hic sevmem AMA burasi bi baska bea Yoryosun artık bni pazar.Çok sıcak gram esmiyor Çok kalabalık cok yorucu hic tavsiye etmemIyi ki didimliyim. Başka memleket yok bana. Celalsalik'in ekşi sözlükte, Ahmet Uğur Yaşar'ın facebook da yayınladığı bu yazıda gayri resmi aşk tarihinin miladı Aşk Gemisinden, sığındığımız en ücra koy olan Sarıkuma kadar uzanan ve tuhaf bir "insanı saklama" özelliği olan Mavişehir'i özetliyor. Kimbilir belki yazarının yolu bir gün bu sayfaya düşer.. ********** Aşk Gemisi bir tazenin ayva tüylü dizlerine baş koymak içindir aşk gemisi. harcı sessizlik -ki söylenmemiş sözlerdir o-, rüzgar ve iğde ağaçlarıdır. denir ki gayrı resmi aşk tarihinin miladıdır. yirmi altı iğde ağacı vardır dokuz da ufaklık var peşi sıra , yirmi altısı da şahittir bu yazdıklarıma. mavişehir'i karşısına alıp seyretmek, dert yanmak isteyenler için bulunmaz nimettir bu burun. tüm mavişehir'i sere serpe gören de, sırtını dönen de bu burundur çünkü. en ucu keldir, ağaçsızdır. burayı yeni keşfedenler mutlak burada otururlar. batıya bakan uçtan yedinci iğde ağacı, burnun en gözde ağacıdır, bilen bilir. sır tutan, saklayan, ele vermeyen bir ağaçtır bu. yaşı genç ama dalları yerlere değin uzanır. sadık, serin bir gölgesi, hoşça kokusu vardır. altında bulunan bank, diğerlerinden biraz daha uzakçadır. doğuya bakan, uçtan iki ve üçüncü iğdelerin de yeri ayrıdır, bir kusurları vardır yalnız, mavişehir'e yüz çevirirler. burun akşamları şenliklidir, gülüşmeler, kıçları tokuşturulan içki şişeleri, teknelerin gıcırtıları, iğde uğultuları, lokma kokuları, birbirine karışan müzik sesleri, sedef koy'dan dönen arabaların ışıkları, iskelede el fenerleri, balıkçı sesleri... öğlense hüzünlüdür. kıyıya karşı oturmuş insanlar, bir monolog seslendiriyorlardır içlerinden. eminim hepsi aşklarını ilan ediyorlar şimdi. insan sevgilisiyle gelemez buraya çünkü, ancak hayaliyle gelir onun. denizden yana, şöyle karşısına oturtur; yahut dizinde uyukluyordur. anlatır, anlatır, anlatır... yapabilmiş midir birimiz bile bunu, sorarım. ah, ne mümkün! ah, ne mümkün !" Sarıkum kim inanırdı, ardında deniz uzanıyor! sızabildiğimiz en ücra koy, saman balyalarının berisinde başlıyor. evvelinde yalnız bir ağaç uluorta; gölgesinde çekilen fotoğraflar yok mu! karar perdemiz, son durağımız sarıkum. en aşığımız en ucuna dek gitti. uçurumun kıyısındaki üzgün sedirin altında iki kişilik bir mabed bulunur üstelik. deniz tarafından gidiş yoktur, deniz kestaneleri ve sarp kayalarla korunur. üstteki yol ise tel örgülerle çevrilmiş, başında nemrut köpekler beklemektedir. dileyen kayalara tırmanıp öyle gitmelidir. kayalarına güven olmaz, kancıktır. elinizi attığınız elinizde kalır, ayağınızı bastığınız ayaklarınız altından kayıverir ama çıktıktan sonrası pek keyiflidir. iki kişi ancak sığar, her daim sadık sedir gölgesi sırtınızda, el değmemiş bir deniz kayaları dövmekte. "boynu güzelim, yağmurlu bahçem... ah olmasaydı ayrılık. unutacaksın, unutulacağım. yazık! " işte bu ağacın altıdır, dörde katlanmış çizgisiz kağıtlara beceriksizce çiziktirilmiş harfler, yarım kalan cümleler. ben o kağıtta parmaklarının gölgesini bile arayacağım. tek müridi ben kalmışsam ya o mabedin? ah, yine de, yeniden." kumsal kumsalı boydan boya gezen bir duvar vardır. oturduğunuzda ayaklarınız kuma değer. kum geceler gümüş rengidir, zaten gece olmamışsa kumsala ne diye gidilir? ortada bir sokak lambası durur, fazlaca uzun, sıska ve yalnızdır. mavişehir’in her yanında yalnız bir şeyler mutlak vardır. lambanın soğuk metalik ışığının sızamadığı iki uç bulunur. aşıklar her yerde olduğu gibi burada da uçlardadırlar." Dört iğdenin altı uçlardan biri çayır tarafındaki iğde ağaçlarının altıdır. dört iğde ağacı büyükten küçüğe sıralanır. uzaktan bakıldığında iğdelere, okaliptuslardan korkmuş da birbirlerine sarılıp tortop olmuş, bir köşeye sığınmış gibidirler. büyükleri belki de mavişehir’in en yaşlı, en ulu iğdesidir –ki iğde ağacı ne kadar ulu olabilir?-. iğdeler tüm ağaçlardan farklıdırlar, onların yerleri apayrıdır. sevimlidirler, şefkatlidirler, hüzünlüdürler, büyüklenmezler, narindirler, çabuk kırılırlar. handiyse biraz kız gibidirler, olsa olsa yeniyetme tüysüz bir oğlan. buz tutmuş gibi buğulu minik yapraklarını avuç içlerinde ufalar mutlaka her altında oturan. iğdeler olmaya başlamış, tozları kolaylıkla dağılıyorsa ayalarınızda bilin ki aylardan ağustos –sarı ağustos-, bir yaz daha bitiyor. öyle ya insan ne takvimi getirir usuna, ne de saatleri yaz aylarında. ayın on dördü yoktur, saat on biri beş geçmez; ya yaz başlıyordur ya yaz biter. ayrılık vaktinin geldiğini yazlıklarda iğdeler söyler. iğde çıplak görmeyeyim seni o güzel yapraklarını dökme e mi? " sakla beni mavişehir’in tuhaf bir özelliği var, ben geç fark ettim insanı saklıyor. yanınızda bir arkadaşınız ya da sevgiliniz yahut yalnız başınasınız ve sizi başka kimse görmesin istiyorsunuz diyelim, yapılacak iş belli saklanacaksınız. işin garibi mavişehir oldukça küçük bir yer ve neredeyse insanların yarısını tanırsınız. hepiniz en az bir kez karşılaşmışsınızdır, kumsalda otururken yanınıza biri gelir ve “… sen misin?” diye sorar tedirgin bir şekilde. siz ses vermeyince de arkasını dönüp uzaklaşır. eminim hepiz bir kez bile olsa bu yenilgiyi tatmışızdır. nasıl bir duygu olduğunu bilirim. gülünç duruma düşmekten utanırım hatta kendime kızarım. utanmanın harcının pişmanlık ve kin olduğunu o yenilgilerde anladım. kumsalda bir uçtan bir uca yürürüm, hüzünlü sokak lambasının altında durur kendimi ifşa ederim, sonra sedef koy’a bakarım. çocuk parkındaki ters dönmüş salların olduğu köye, atatürk parkı’nın karanlık ağaç altlarına, çamlıktaki boş masalara, lokalde durmadan okey oynayan ve ince uzun sigaralar içen isimsiz orta yaşlı kadınlara, terminalin boğucu yoluna, duraklara, pazardaki boş tezgahlara… en nihayetinde yılarım. ben burada hiçbir zaman aradığımı bulamadım. bu son yazdığım cümlenin tüm yan anlamlarının arkasındayım. ne yalan, bulamadım. en sonunda postanenin yanındaki bakkaldan siyah poşetler içinde üç-beş şişe bira alırım, gider kumsaldaki okaliptusların altlarına uzanırım. biralar bittikçe şişelerini kuma gömer, başımı onlardan yana verip upuzun yatarım. boş bira şişeleri de benim balballarım. yıldızları seyrederim, içimden şarkı söylerim, aşık olduğum kızın yanına uzandığını hayal ederim. “sol eli başımın altında olsun, sağ eli beni kucaklasın.” döner, ensesindeki kıvırcık kumral saçları aralarım. yazlıkların o hiç bitmeyen şampuanlarıyla yıkanmış saçlarını koklarım. isırdığı dudaklarının üzerindeki beyaz, zar gibi ince olan narin deriye bakarım şefkatle. hafif aralanmış dudaklarından elma kokan dişlerinin ışıltısı süzülür, seyrederim. uykulu nefesi beni ürpertir. konuşacak bir şeyler ararım, bulamam, susarım. gözleri gözlerime değsin diye beklerim kederle ve göz göze gelince bana bambaşka bir yerden, çok uzak, çok yabancı bir yerlerden baktığını görürüm. sahte bir gülümseme, ağzı biraz daha aralanır, gamzelerini görürüm. neden bana yabancı? neden beni sevmiyor? belki seviyor ya da “seviyorum” diyor ama benim istediğim gibi değil sanırım. içim yanar, yıkılırım, öfkelenirim. sen öyle bakınca koca dünya bomboş, insansız kalmış gibi korkarım. kurduğum hayallere lanet eder, doğrulurum. birilerinin beni bulmasını beklerim. acaba beni de aramış ve bulamamış var mıdır? evet, sanırım. sedef koy’un ilerisine doğru yürüyün. öğretmenler sitesi’ne giden yolu takip edin. öğlenleri rengarenk uçurtmaların uçtuğu rüzgarlı tepeye varmadan durun. sol yanınıza bakın. ordayım." telefon kulübesi Çocukluğumdan beri aklımı çelmiştir telefon kulübeleri. o zamanlar korkuyla karışık bir merak vardı içimde, telefon edecek kimsemin olmadığı yaşlardı çünkü. şimdi düşünüyorum da telefon kulübesinden aradığımız kişiler bizim gerçek dostlarımız, ailemizdir. sevgilisini telefon kulübesinden aramamışlar aşk acısını bilmiyorlardır bence. koyu sarı bir renge boyanır, ortasından da koyu kahverengi bir şerit geçerdi önceleri. kimisi üç yanı camlıydı, kimisinin salt kapısı camdı. korunaklı dururdu. büyük şehirdekilerin birbirlerinden pek farkı yok gibi gelir bana. ben ücralardakilerde gördüm bu havayı. hele yazlıktakiler yok mu? bir ağacı sever gibi severim onları. şehirlerdekinde kulübenin içinde adam dövdüklerini bazen de öldürdüklerini görmüştüm. yazlıktakilerdeyse tedirginlikle etrafı kolaçan eden, gözbebekleri büyümüş sevişen çiftler gördüm. demek istediğim, şehirlerde filmin sonu oynanırken, yazlıkta henüz başlıyordu. önce renkleri değişti kulübelerin. koyu laciverte boyandılar ve ortasından yine bir şerit geçiyordu, bu kez siyah. jetonların yerini üzerinde türlü desenler, türlü resimler olan kartlar aldı. her yerde olduğu gibi mavişehir’de de bu kartları biriktirenler vardı. kulübenin içlerindeki yazılar da değişi tabii. önceden uzun aşk şiirleri, şarkı sözleri, sitemler yazılıydı. yazılanların bir inandırıcılığı vardı, insan okuyunca yüreği sızlardı. sonra yazılar kısaldı, duygular birkaç kelimeye sıkıştırılmaya çalışıldı. artık herkes aşkı için kendini feda ediyor, yalnızlıktan ölüyordu kolayca. sözler azaldıkça duygular şişirildi ve nihayet o güzelim , hüzünlü kulübeler kaldırıldı. şimdi üç yanı açık, yalnızca yüzünüzü gizleyen küçük kafesler var. içlerinde yazı bile görmüyorum nicedir. ne sevişen çiftler ne de uyuyan evsizler kaldı kulübelerde. mavişehir’de çok fazla telefon kulübesi yoktur. en işlek olanı atatürk sokağı’nın girişinde bulunan, sırt sırta vermiş iki kafestir. ailesini arayıp iyi olduklarını haber verenleri, iş yerini arayanları, dershaneye sınav sonuçlarını soranları, arkadaşlarına mavişehir’i anlatıp nispet yapanları burada görürdünüz önceden. halbuki kulübeleri hüzünlü bulma sebebim, sevgilisini arayan aşıklardır. onları kolay kolay göremezsiniz. arkanızda biri beklerken sevgilinize ne diyebilirsiniz ki? bu yüzden en ücralardaki kulübeleri yalnızca aşıklar bilir. bu kulübeleri oralara diken de mutlak aşk acısı çekmiştir. kumsaldaki merdiveni de belki aynı kişi yıkmıştır! mavişehir’deki aşıklar bilir ki sedef koy’dan öğretmenler sitesi’ ne tırmanan yolda, merdivenlerin sonlandığı rüzgarlı tepede, üç yanı camlı eski bir telefon kulübesi vardır. ne ardınızda bekleyen olur –ardıç ağacından başka- ne de gören. bazen uzaktan izlerim bu kulübeyi. içeri giren ya çok kısa kalır ya da çok uzun. neden mi? telefon açanlardan bir çoğu konuşmak için değil dinlemek / duymak için girmiştir içeri de ondan. ”alo” sonra bir ”alo” daha. ardından kendi nabzınızı kulağınıza dayadığınız ahizede duyarsınız. kısa bir sessizlik ve inandırıcı olmayan bir “alo” daha. can çekişir gibi ve yılgındır bu sonuncusu. kimin sustuğunu bilmek acaba nasıl bir duygu? gözleriniz kapalıyken kaç kişiyi tanıyabilirsiniz ya da kaç kişiyi sessizliğinden çıkarabilirsiniz? sonunda iyice cılız bir “ kimsiniz?”. bu kısacık susuş gözleri dolu dolu yapmaya yeter de artar bile. nerval kendini bir sokak lambasına asmış. bu günleri görmüş olsaydı, darağacı bir telefon kulübesi olurdu eminim." korkuyorum anne sarıkum’un kuzey yakasındaki burun irili ufaklı yüzlerce kayalıktan oluşmuştur. güneydeki burnun aksine buradaki kayalar güvenilirdir, sizi yarı yolda komaz. usta bir el tarafından küçük küçük parçalar halinde dizilmişlerdir sanki. öyle ki kaçıncı adımı hangi kayaya atacağımız bile bellidir neredeyse. kayalıklar kimi yerlerde küçük limanlar oluştururlar. buralarda balıklara -karagöz yahut sarıkanattır bunlar-, yengeçlere ve hatta hatta denizatlarına rastlayabilirsiniz. kulak verdiğinizde nerede olursanız olun, size sarp kayaları yalayan uykulu dalgaların sesini dinletecek şeytan minareleri de görmesini bilen gözlere teslim eder kendini. bana öyle geliyor ki, nerede bulduysanız şeytan minaresini, oranın sesini, oranın dalgalarını, oranın esintisini ve cıvıltısını dinletir size. ben en çok bu kayalıklarda aramışımdır şeytan- minarelerini, buradan bir parçayı yanımda götüreyim diye. ah ne olurdu yaşlı kara yosunlarını, oylumlu güzel kayalarını, aralarında biten yabani çalıları, en çok da terlerinde deniz tuzu kurumuş kız oğlan kızları koklayabilseydim bu şeytan minarelerinde. burunda sarıkum upuzun görülür, hep biraz dalgalıdır ve belki de bu yüzden çoğunlukla yalnız bırakılır. fakat yine de en çok sarıkum’un müdavimi vardır. rüzgar şiddetini arttırmış, su iyice bulanıklaşmışsa, müdavimler bu uçtan girerler denize çünkü deniz burada daha yosunsuz ve cam gibi berraktır. kayalar denize yakındırlar ve atlamak cesaret gerektirmez, tehlikesizdir. bu burnun adı altınkaya’dır." tarzan ve jane burnun kuzeyindeyse bambaşka bir hava, bambaşka bir manzara vardır. diğer taraf gibi sahili görmez, önünde sonsuz bir deniz uzanır. kayalar yüksek, su yeterince derin değildir hele kimi yerlerde altta uzanan kayalar nedeniyle oldukça sığdır. iki büyük kaya vardır bu yakada. isimler tarzan ve jane’dir. jane, tarzan’a nazaran daha uysal, daha tehlikesiz görünür. denize daha yakındır ama altında uzanan mavilik hem sığ hem de denizkestaneleriyle kaplıdır. tarzan ise hırçın bir şekilde yükselir. denizi yırtmış de kendine yer açmış gibidir. bir metre kadar uzağa atlayabilirseniz tehlikesizdir. iş bu iki kaya tüm mavişehir’li gençlerin korkuyla sınanması, kimilerininse gövde gösterisidir. burnun bu yakasında pek az kız gördüm. yemek için avlanmaya, yaşamak için kas gücüne ihtiyaç kalmaması erkekleri iyice köşeye sıkıştırdı. hal böyleyken kızlardan yalnızca “yeter” veya “daha” duymak isteyen erkekler türediler. henüz o yaşlara gelmemiş yeniyetmelerse tarzan ve jane’in tepesinde korkusuzlukları ve cesaretleriyle tazelerin gözlerine girmeye çalışırlardı." cehennem yokuşu mavişehir’ de korkuyla yüz yüze gelinen bir diğer yer ise cehennem yokuşu namlı sokak’ dır. unutulmuş iki sokaktan biri olan cemal kutay sokak’ ın devamı olan bu yokuşun her iki yanında müstakil evler uzanır. denizden bir hayli uzaktır. tarzan ve jane’ in aksine burada korku arzunun değil, merakın sonucudur. tabiatıyla olunca yetişkinlerden çok çocukları gördüm bu yokuşun başında fakat ne yalan burada da kıza rastlayamadım pek. yokuşun başına bisikletleri ite kaka ancak çıkarırsınız. pedal çevirmek imkansızdır. çocuktum hatırlarım, yokuş başına varmışım, aşağıyı izliyorum. kendimi bırakmaya korkuyorum. tepe uğultulu, kulaklarımda duyuyorum. biliyorum ki bir bıraktım mı kendimi, durmak olmaz. kesiyorum ayaklarımı yerden. tekerleğin vızıltısını duyuyorum ilkin. bacaklarımı iki yana açmışım, pedala dokunmaya bile korkuyorum. yolu yarılayınca yaptığım şeyden pişmanlık duymaya başlamıştım ama ne fayda. tekerleğin vızıltısı iyice tizleşiyor, rüzgarın uğultusu kulaklarımı dolduruyor. evleri beyaz bir sis bulutu gibi her iki yanımda bırakıyorum, kasabı ve pideciyi geçiyorum. sokak boyunca ilerliyor, camiye doğru tırmanıyorum, sol yanımda sakinlerini hiç tanımadığım ve hep merak ettiğim o güzel evleri görüyorum. caminin aşağısında uzanan, bana hep yabancı gelen devlet hatun sokak’ ı geçiyorum hızla. nihayet çocuk parkının oradayım, denizi görüyorum, lokma kokusunu duyuyor, iğdelerle –canım iğdeler- karşılaşıyorum. yokuştan indiğim için çok mutluyum şimdi. kalp atışlarım yavaşlıyor. korku ne güzel şey, sonu böyle olduktan sonra. bir daha yapabilir miyim diye kendimi yokluyorum. hiç sanmıyorum. bu arada değmeden geçmeyim. unutulmuş diğer sokağı anmak istiyorum. ne lokma ne deniz kokusundan, ne de güzel iğdelerden nasiplenebilmiş, içinden geçmemek için hep yolumu değiştirdiğim, bende adını koyamadığım bir korku, tuhaf bir keder bırakmış olan o yalnız sokağın adı hızır reis sokak’ tır. dört apartmandan mütevellittir. sırasıyla fulya, yasemin, lale ve sokağın tüm hikayesini barındıran, sokağın özeti olan itır apartmanı. yazlığın büyük muamması balıketli ablamız – hani şu kısacık lila eteğiyle ziya sümer sahil gezi yeri boyunca bir aşağı bir yukarı volta atan abla- bildiğim kadarıyla bu tuhaf sokakta, itır apartmanında oturur. ismini bile bahşetmeden çekip gitti ne yazık ki buradan. ne duydum ne de gördüm uzun yıllar. kim bilir nerededir ve kim bilir onun hikayesi neydi? bu atlası önce ona hediye etmek isterdim." çamlık otuz iki çam tekmil birden oluşturur bu huzurlu durağı. ortada bir sokak lambası yine yalnız, yine kederli. lambanın bulunduğu yerden gökyüzü görünür. dolunay olduğu vakit ay ışığı tam buradan süzülür. o geceler sakini daha çok olur çamlığın ve eminim farkında olmayarak. dört beton masa vardır, dördü de ayrı köşelere dağılmışlardır. üzerlerinde türlü yazılar bulunurdu evvelden. şifreli mesajlar, aşk şiirleri, şarkı sözleri, sitemler bazen de küfürler. ben de yazdım o masalara. en çok yukarıda, aydın bey tarafındakine. yazdıklarımın silinip silinmediğine bakardım ilk iş olarak. vefalıydı, kir tutardı, ne yazdıysam kalmıştı. üzerini mozaiklerle kapatmışlar şimdi. öyle soğuk, öyle çirkin ki! hangi zalim, ne istedi bilmiyorum. hem gençler hem de yaşlılar gelir buraya. yaşlılar daha çok dinlenmek için, sessizlik ve çamlık’ ın yamalı gölgesi için gelirler. bazen de torunlarını getirirler, bisiklete bindirir –hani şu üç tekerlekli olanlara- ya da ellerinden tutar gezdirirler. öğle vakti gelen gençler mayoları ve deniz havlularıyla otururlar. denize gitmeden önceki son duraklardan birisidir çünkü çamlık. bir diğeri de atatürk parkı. nadiren gazete veya kitap okuyanlara rastlarsınız. geceyse burada yalnızca gençler oturur. çamlar uğuldar, televizyon sesleri gelir evlerden, köpek ulumaları duyulur. bazen bir kuş sürüsü havalanır, nadiren yarasalar geçer içinden. yarasalar kavga etmeye korktuğumuz, karşımızdalar ise yol değiştirdiğimiz, gözlerimizi kaçırdığımız, sokaklarda büyüyen isimsiz çocuklara benzer. geceleri aşk acısında ağlayanların seslerini duydum burada. bir de her gece iki sularında, çamlık’ ın aydın bey tarafındaki yukarı girişin yanında bulunan bankta oturan iki delikanlı vardır. biri boyuna konuşur, öteki çaresiz dinler. hiç usanmazlar, her gece bu saatlerde gelirler. seneler oldu onları da görmedim." terminal terminaller şehirlerin adlandırılmamış mezarlıklarıdır. ölüme yakın insanların yüzlerinin hep güldüğünü duymuştum. tuhaf bir mutluluk olsa gerek. anlaşılmaz bulurdum. mavişehir’ in orta yerine oturmuş, saatlerdir insanları izliyorum. şu delikanlı az önce ısmarladığı yemeği unutmuş gibi, dakikalardır dokunmuyor. yalnızca bir-iki lokma aldı. sahilde oturan kızınsa dondurması erimiş, külahtan aşağı doğru süzülüyor. ve işte bitiremeden çöpe attı. yan masamda tavla oynayan şu çocuk hiç kapı alamıyor, üstelik zar da geliyor. kırmızı etekli kız aynı sigarayı kaçtır yakıyor. aşk gemisinden oltasını atmış şu adam belki bir saat oldu, oltasını çekmedi. ileriki masada oturan kız, arkadaşını dinliyor yüzünde hiç inandırıcı olmayan bir tebessümle. arkadaşı durmadan bir şeyler anlatıyor heyecanlı heyecanlı. konuşmanın duraksadığı yerlerde kız belli belirsiz bir sesle gülüyor ve çayından yudumluyor. söylenenlerin tek kelimesini bile dinlemediğine kalıbımı basarım. hepsinin ama hepsinin yüzünde aynı gülümseme. “ anahtarım kilidinde dönmüyor… rakım bir türlü beyazlaşmıyor… aldığım sigaralar hep nemli çıkıyor…” anlatabiliyorum değil mi? bu insanların hepsi yolcu. ellerinde torbalarla pazardan dönen insanlar göze çarpar. bazen ikişerli gruplar görürsünüz. biri bir taraftan, öteki diğer taraftan asıldıkları bavulu güç bela, yalpalayarak getirirler. arada bir arkada kalan arkadaşlarına dönerler, gülüşmeler… terminalde insanı mutlu edebilecek tek görüntü budur işte. ben şu bahsettiğimden başka gülen insana rastlamadım, çünkü bilirim ki terminaller karşılamak için değil veda etmek içindirler. mezarlıklara işte bu yüzden benzerler. bir de insanlar görürsünüz tek başlarına bavullarını taşıyan. on adımda bir dururlar, çantalarını yere koyarlar, şaşkın şaşkın etrafa bilhassa da göğe bakarlar. insanlar, çocukluğundaki gökyüzünün altında olmayı arzularlar. bu insanların güldüklerini hiç görmedim ben. her gelişlerinde burayı yeni keşfeder gibi şaşkındırlar. zaten buraya tek başınıza geliyorsanız asla sevinç içinde yürüyemezsiniz bu yolu. şüphe, pişmanlık, arzu, merak? bilmem bunlardan hangisi. ama bir kez girmeye görün içeri, dönüş yolunda acıdan başka hiçbir şey kalmaz sizden geri. bu mavişehir’ in belki de tek değişmez yasası. neden mi? kimleri tanıdım otobüs binmezden evvel kendini kaybedinceye kadar içmiş, bazısı uyku haplarıyla gelmiş, kimisi üç gün eve kapanmış buraya alışmamak için. ne fayda! sonuç ellerinde çağdan hamburgeri, serkan’ ın patlamış mısırı, iğde yaprakları, denizyıldızları, şeytanminareleri, içi kumla dolu kavanozlar... herkes beraberinde bir şeyler götürmeye hevesli. diyeceğim o ki, cennetten bile isteyerek ayrılmak gibi. zehirden acı! inan ki!" ortak günah aydın bey sokak’ tan aşağı insanı kışkırtan bir yokuş uzanır. hele arka frenler sağlamsa kolay kolay vazgeçemem kendimi bırakmaktan. deniz görülür ilkin, sonra çamlık yeşile bulanarak kayar sağımdan. fazla değil, üç tümsek vardır sadece. ilkinden korkmaya gerek yok. hem diğerlerinden daha alçaktır hem de daha hızlanmamışsınızdır. yakamoz 9’ un önündeki tümsek ise herkesin yumuşak karnıdır. ilk tümseği içim ürpererek geçince daha önce yapmadığım bir şeyi denemek istedim. ellerimi direksiyondan çektim ve iki yana açtım. sırtımı arkaya verip doğruldum. rüzgarı önce bileklerimde sonra koltukaltlarımda hissediyordum. içimi dolduruyor, giysilerimi dalgalandırıyordu. sarıkum sahiline kendinizi bırakırsınız da dalgalar geçer üstünüzden, hani her yanınızı sarıverirler bir anda da içiniz kıpır kıpır olur ya, işte öyle. yüzüm davul derisi gibi gerilmiş, kalbim vücudumun her yanında atıyordu. istediğim oldu, korkuyordum, hem de çok. etrafımdakilerin beni izleyip izlemediğini merak ediyordum ama gözlerimi yoldan ayıracak cesaretim yoktu. henüz çamlığın girişine varmıştım ki apartmanları gördüm – taciser 28 hemen karşımdaydı – sonra da masmavi gökyüzü çocukluğumdaki gökyüzü . avuç içlerimde küçük tümsekler oluşturmuş kum taneleri. her tümseğin ayrı ayrı yandığını duyuyorum. dizlerim de öyle, sıcacıklar. kalkmayı mı akıl edemedim yoksa canım mı istemedi bilmiyorum öyle boylu boyunca uzandım, kaldım. nasıl mutluyum anlatamam. çocukluk ne güzel şey diye düşünüyorum. o zaman da aklımdan geçirmiş miydim bunu bilmem. etrafımdakilerin şimdi beni izlediğine emindim. utandım ama içimde ne kin ne pişmanlık vardı. çocukluk, sadece çocukluk. bisikletim yan dönmüş, arka tekerleği hala dönüyor. bozulmuşsa ya diye hayıflandım. bir çocuk bana doğru yürüdü, bir şeyler söyledi mi konuştuk mu hatırlamıyorum. elini uzattı, tuttum. avuç içlerim nasıl yanıyor. doğruldum. bisikletimi kaldırdı, çamlık’ ın girişindeki banka oturduk. zincir atmış, frenlere de bir şeyler olmuştu sanırım. çok sonra bambaşka bir gökyüzü altında, bizler koca adam olmuşken ben yine düşecektim bisikletten. avuç içlerimde aynı sıcak tümsekler, aynı çocuklukla etrafı izlerken aynı çocuk bana doğru yürüyecekti yıllar sonra. pek konuşmadı. orasını burasını mıncıkladı bisikletin –ben hiç anlamazdım-, sıkıştırdı, çekiştirdi. kıçını seleye koyup iki pedal çevirdi, “oldu.” dedi. teşekkür ettim. şaşırmıştım. sonra kendi bisikletini getirdi. kara bir bisikletti. büyük ve yaylı bir selesi vardı, vitessizdi. televizyonda görmüştüm, postacılar biniyordu bunlara, ondandı. uzun bacaklarıyla geçti bisikletin başına, sürmeye başladı. ben de arkasından sürüyordum. daha fazla korkmak falan istemediğim için ellerimi sıkı sıkıya kenetledim direksiyonun siyah süngerlerine. sanki direksiyon yanıyor, avuçlarım nasıl sıcak. ben o zaman mavişehir’ i pek bilmiyordum, hele dışına hiç çıkmamıştım. akşamüstüydü, kimseye de haber vermemiştim, daha çocuğum. devlet hatun sokak’ ı ardından da sedef koy’ u geçtik sağımızda sadık bir mavilik. yukarılara doğru tırmandık. şimdi istemediğim halde korkuyordum. yine bir yokuşun başına gelmiştik, kendimizi salıverdik. öğretmenler sitesi. evler mavişehir’ deki gibi bitişik değildi. mavi perdeleri falan da yoktu. şaşkındım. hepsinin bahçeleri, bahçelerinde de şeftali ağaçları vardı. kimisi dalları kırılmasın diye tahtalarla desteklenmişti. bir evin bahçesinde durdu, ben de durdum. şeftali koparmaya başladı. korktum bir kopardım. gören olacak diye ama ben de kopardım. sonra beceriksizce pedallara asılıp kaçmaya başladık. arkamızdan kovalayan var mıydı bilmiyorum, sanmıyorum da. denizin kıyısındaki mavi banklara oturduk. güneş batıyordu, biz çaldığımız şeftalileri yiyorduk. bir yerde okumuştum. çok sıkı dost olan goethe ve müller, her gün buluşur ve hiç konuşmadan otururlarmış." iskele iskelesiz denizler bana karşı hep mesafeli durmuşlardır. onları kolay kolay sahiplenemem. görmediğimiz birkaç sene içerisinde bambaşka yüzlere bürünmüş insanlar gibidirler. hani her gördüğünüzde yeni tanışıyormuş gibi tedirginlikle uzatırsınız elinizi, isminizi hatırlayıp hatırlamadığından emin olamazsınız ya, işte öyle. neyse ki mavişehir’ in bir iskelesi var, hem de yaşayan, duyan tahtalardan. öyle yalnızlık çektiğiniz büyük şehirlerin beton iskelelerine benzemiyor. kumsalın orta yerinde durur önceden sedef koy tarafına daha yakındı , iki sokak lambasıyla aydınlatılmış olmasına rağmen karanlık önceden daha aydınlıktı , hüzünlü bir sığınaktır. burada saklanmak pek mümkün değildir, göz önündedir ama dedim ya mavişehir saklıyor insanı. saklanmanın en iyi yolunun göz önünde olmak olduğunu düşünenler tünerler daha çok buraya. iskele gündüzleri başkadır. aslına bakarsanız mavişehir’ de birçok şey başkadır gündüzleri. atatürk parkı, okaliptusların arası, iğdelerin altı ve çocuk parkı gibi iskele de büyüsünü kaybeder gündüz vakti. turuncu kolluklarıyla çocuklar denize atlar uçtan. iki varilden yapılmış dubaya yüzmeye heveslidir çoğu da. ben de yüzdüm elbet, insan tuhaf oluyor. hem dokunulmaz hissediyorsunuz kendinizi hem de dokunamıyorsunuz. şöyle bir çıkın da dubaya, bakın etrafınıza. anlayacaksınız. kumsalda güneşlenen orta yaş üstü kadınları, ellerinde kürek ve kovayla beceriksizce kale yapmaya çalışan çocuklar, sade bacaklarını denize sokan yaşlı adamlar ve yaşlı kadınlar, ziya sümer’ de dalgalanan şemsiyelerin sıkkın mavisi, aşk gemisinin önünde bekleşen ve bir batıp bir çıkan renkli takalar, öğretmenler plajı’na yürüyen silüetler, okaliptuslar, yosunlar, iğdeler, yakarcalar… dört yanınız açıksa hem özgürsünüz hem de savunmasız. iskelenin yanı başındaki bu gösterişsiz duba, benim için bir ada provasıydı. duba, “a” harfleriyle çevrilmiş yalnız bir “d” idi. açıkçası ben pek sevemedim, bu yüzden de bir ya da iki kez gitmişimdir. akşamüstüne doğru kalabalık dağılır, tek tük birkaç kişi kalır, onlar da ya balık tutuyorlardır ya da güneşin batışını bekleyeceklerdir. eğer iskelenin ucunda oturursanız gün batımı çok güzeldir, yanınızda bucağınızda sizi çelebilecek hiçbir şey yoktur çünkü. masmavi bir boşluk üzerinde yiten kızıl bir yuvarlak. gün batarken kumsal kalabalıklaşır. orta yaş kadınlar ve bazen çocuklar, her gün batımında yedi taş atarlar denize ve dilek tutarlar. ailem ve arkadaşlarımla birlikte ömür boyu burada yaşamayı diledim ben hep. olmadı. o yüzden kumsalın kıyısı, kabul edilmemiş dilekler mezarlığıdır benim için. kimler neler diledi de olmadı acaba? gece yarısı olunca iskele uyanır. o tahtaların sizinle beraber soluduklarına, aşk acısı çektiğine, yalnızlığı düşündüğüne, sarhoş olduğuna inanırsınız. mavişehir’ in tüm yalnızlarının saatler ilerledikçe buraya geldiğini görürsünüz. henüz tenhayken birkaç yabancının gelmesi adettendir. kollarını arkasında kavuşturmuş, mavişehir’ i boydan boya yürüyenlerdir bunlar. gezdikleri, gördükleri bu yerlerin dilini anlamaz, bir ruhu olduğuna inanmazlar. yazlığı bir gecede üç-dört kez amaçsızca arşınlarlar ve nihayet sahildeki banklarda boş boş otururlar. bir de aşık olmadığı halde sarhoş olanlar uğrar iskeleye vaktinden önce. serseri mayın gibi bir orasına bir burasına abanırlar iskelenin, sonra da sıkılıp geri dönerler. iskele sakinlerinin gelme vaktidir artık. etraf tümüyle sessizdir. kıyıdakiler omuzlarına orlon kazaklarını alır, boyunlarına bağlarlar. yavaş yavaş evlerine gidiyorlardır. atatürk parkından kahkahalar duyulur. çocuk parkından sarhoşlar henüz ayrılıyordur, boş salıncakların seslerini duyarsınız. plastik sandalyeler ters çevriliyordur. dalga sesi, iskelenin kederli inlemeleri, iğde kokusu ve rüzgarın nemli nefesi vardır sadece. burası sevgililerin yeri değildir, olmamış da hiçbir zaman. sonradan hatırınıza gelince sizi utandıracak şarkıları söylersiniz hep bir ağızdan. bir-iki kişi gitar çalıyordur mutlak, diğerleri boylu boyunca uzanmış, mavişehir’ in o biricik gökyüzüne bakıyorlardır. gökyüzü de biricik olur muymuş demeyin, olur. herkes biraz içmiştir, herkes biraz aşıktır. karanlıkta yüzlerini seçemediğiniz, isimlerini bile sormadığınız insanlarla kederinizi paylaşırsınız işte sizi utandıracak bir şey daha . mavişehir’ den ayrılmak istemediğinizi düşünürsünüz. ayrılık gününüzün arifesini, son bir kez mavişehir’ in her ücrasını dolaştığınızı, her yerinde soluduğunuzu, doyasıya izlediğinizi hayallersiniz. sonra ayrılık gününüzü, çağdan gazinosu’ nun yukarısındaki “güle güle” yazısının altından geçerken yutkunmakta zorlandığınızı, terminalin kahrolası tozlu yolunu, yanaşan otobüsün bunaltıcı kokusunu, arkadaşlarınıza, sevgilinize sarılışınızı, nafile yere mutlu görünmeye çabaladığınızı, otobüs camından bakmamak için elinizdeki çantanın fermuarını bir açıp bir kapadığınızı, diğer yolcuların yüzündeki kardeş kederi, geri vitesle beraber duyulan ritmik sinyal sesini, lastiklerin ince kumun üzerindeki çıtırtısını, herkesle son kez göz göze gelişinizi, bu kez mutsuzluğunuzu saklamaya çabalamadığınızı ama arkadaşlarınızın ve sevgilinizin sizin istediğiniz kadar üzülmediğini kahrolarak fark edişinizi ve otobüsün mavişehir ’e sırtını dönüşünü düşünürsünüz. burnunuza çok uzaklardan taze ekmek kokuları gelir, ayılırsınız. iskeleye veda etme vakti gelmiş demektir. fırından taze bir ekmek alıp, evinizin balkonunda bu düşündüklerinizi unutmaya çalışırsınız. demeden edemedim iskele martısızdır. martısız her iskele gibi yalnızdır. canım iskele, kahrın çekilir." çocuk parkı mavişehir' de iki çocuk parkı vardır. birisi çağdan gazinosu’ yla aşk gemsi arasındadır, diğeri de kumsalın hemen gerisindedir. bu iki parkın birbirlerinden çok ayrı havaları olduğuna inanırım ben. şehirlerdeki parklarda olduğu gibi kel toprak ya da beton değildir zemin. yaz sıcağından iyice kavrulmuş ve sararmış otlar vardır. öyle güzel kokarlar ki, salt bunun için bile gelinir parka. eskiden çayırdaki üstü açık atari salonunda, kahramanının dört kovboy olduğu – bob, stevet, bill ve cormano – bir oyun vardı sunset riders. o zamanların favori oyunuydu, ben de müptelalarındandım. oyundaki kovboylara özenir, parktaki saman çöplerini dudaklarımın arasında tutar, böylece onlara benzediğimi düşünür, tuhaf bir kardeşlik duygusu hisseder, sevinirdim. benim gibi birçoklarının da ağzında saman çöpleriyle 'takıldığını' bilirdim. şehirlerdeki parklardan farklı olarak gençler gün içerisinde de parkın yakınında hatta bazen köşesindeki banklardan birinde oturuyor olurlardı. oysa şehirlerde daha adaletli bir taksim yapılmıştır. parklar gündüzleri çocuklara, geceleri sarhoşlara, aşk acısı çekenlere, aşkından yerinde duramayanlara ve yalnızlara aittir. mavişehir' de henüz gece olmadan, akşamın ilk saatlerinde yetişkinler parkı işgale başlarlar. genelde kuytu bir köşeye veya parkın duvarına otururlar. eskiden parkın karşısında bir roma dondurmacısı vardı. beyaz renkli demir tenteleri olan küçücük bir dükkandı. dondurmacı nasuh' un tek ciddi rakibi olmuştur. unutulmayan başka dondurmacısı da olmamıştır mavişehir' in roma dondurmacısından sonra. o zamana kadar yalnızca beyaz külahları bilen bizler –ki onları da çoğumuz yemez, dondurma bitince çöpe atardık- ilk kez kornet külahla ve kreple tanıştık. akşamüstü parkın olduğu taraftan mavişehir' e adımınızı atarsanız burnunuza o mis gibi kokusu gelirdi hemen. rengahenk giyinmiş genç kızlar dondurma almak için bekleşirlerdi, belki de bu yüzden güzel genç kızların yanık karamela, süt ve külah gibi koktuğunu düşlerdim. nasuh' un kaymaklı ve çikolatalı dondurması meşhurdu, zaten pek de çeşit yoktu. limonlu, tutti fruttili şimdilere kadar gelememiş bir çeşit ne yazık , karamelli, vişneli ve çilekli vardı bir de. nasuh tat kadar rengi de önemser, biz çocukların dondurmayı tadı için değil rengi için yediğimizi düşünür, bizi de buna inandırırdı. çilekli bulamadığımızda bize vişneli teklif etmesinden çıkarıyorum tüm bunları. roma dondurmacısında ise her çeşidi her an bulabilirdiniz. krokanlı, naneli, kavunlu, kivili 'kiwili' yazardı batılı olduğunu göstermek için , tarçınlı, kahveli, muzlu, ananaslı, ahududulu, çikolata parçacıklı, vanilyalı 'sade dondurma'nın nasuh' daki karşılığı kaymaklı, roma dondurmacısındaki karşılığı vanilyalıydı , cevizli, fıstıklı, fındıklı… yıllardır nasuh' tan dondurma yemiş olan ben ve benim gibi birçokları roma dondurmacısından dondurma almaya utanır, nasuh' a gitmek zorunda hissederdik kendimizi. roma dondurmacısından dondurmayı hep gizli gizli alır, nasuh' un önünden geçmez, yolumuzu değiştirirdik. birkaç gün üst üste öteki taraftan roma dondurmacısı 'öteki' dir dondurma almışsak, nasuh aymasın diye bir de ondan dondurma alırdık. ne zaman ötekinden sonra nasuh' a gitsem kendimi kötü hisseder, nasuh' un öteki taraftan da dondurma aldığımı bildiğini düşünürdüm. ensesindeki mendil daha nemli, kaşları daha çatık ve alnı daha çok terliyor gibi gelirdi o zamanlar bana. dondurmayı alır " bir milyonluk siyah-beyaz olsun abi " hiç lafı uzatmadan oradan kaçardım. öteki taraftan dondurma aldığımda da "lütfen nasuh abi' nin haberi olmasın" kabilinden bir bakış atar, karşımdakinin sır tutmayı bilen bakışlarını görünce rahatlar ve keyifle dondurmamı yerdim. zaman geçtikçe sırrımı sakladığı için roma dondurmacısına da borçlu hissetmeye başlamıştım kendimi. nasuh, abiydi ve ona ismiyle seslenirdik çünkü o da bizim gibiydi, bizdendi. öteki ise roma dondurmacısıydı, bir ismi yoktu. nasuh abi yıllar evvel severek evlendiğimiz eşimizdi sanki ve öteki de bizim muhite yeni taşınmış avrupalı bir kızdı. ona her gidişimizde suçluluk duysak da kendimizi alamadık hiçbirimiz. zamanla ötekine sırlarımızı verdikçe durum öyle bir hal almıştı ki, sanki o bize değil biz ona muhtaç olmuştuk. roma dondurmacısı güzel, az konuşan ve yabancı bir kızdı. nasıl olduğunu bilmeden gözden kayboldu ve hiç bunlar olmamış gibi nasuh' a döndük tekrar. artık o da krokanlı, muzlu, fıstıklı dondurmalar yapıyor, yiyebileceğimiz kornet külahları satıyordu. hiç birisi roma dondurmacısı’ nın yerini tutmuyordu tabii. batılı olmak için saçlarını sarıya boyatan kızlar gibiydi artık nasuh ama onu her haliyle seviyor gibi gözükecek kadar mahcuptuk biz de. roma dondurmacısı kapandıktan sonra parkın duvarına erken saatte çöreklenmek için bir bahanemiz de kalmamıştı. artık arsızca içeriye oturuyorduk akşamın ilk saatlerinde. zaman ilerledikçe çocuklarına göz kulak olmak için orada bulunan aileler işgalcilerden rahatsız oluyorlar ve yavaş yavaş parkı terk ediyorlardı. bir zamanlar o yollardan geçmiş olduklarından ve işgalcileri çok iyi anladıklarından parkı boşaltanlar da vardı, hiç mavişehir' de aşık olmadıklarından ya da daha kötüsü hiç aşık olmadıklarından sessiz bir kinle, çıkarken dönüp dönüp işgalcilerin gözlerinin içine bakarak en azından biraz olsun onları rahatsız ettiğini düşünerek oradan gönülsüzce ayrılanlar da vardı. işgalciler de aynı şekilde iki kutuptu aşıklar ve refakatçileri. aşıklar bu dönüp bakmalardan rahatsız olmazlardı çünkü onların burada olmak için geçerli bir sebepleri vardır aşk. aşkın her şeye en iyi bahane olacağını herkesten çok onlar bilirdi. refakatçilerse gözlerinin içine çevrilen bakışlar altında ezilirler, onları anlayışla karşılayan eski aşıkların gidişindeki şefkati bile anlayamaz, onlara bile mahcup hissederler kendilerini. bir de parkların önünde, yanında, berisinde kurulan tezgahlar vardır. çağdan tarafındakinde kitap satılırdı. tezgahın başında o kitapların hiç birini okumamış, bir tanesine o gün başlayan satıcı ya da satıcılar durur. dikkat edin elindeki kitapların hep ilk sayfalarındadırlar fakat size orada bulunan kitaplardan birini onların hayatlarını derinden etkilemiş gibi anlatırlar ve o kitabı size de dostça tavsiye ederler. kumsal tarafındakindeyse gümüş kolyeler, küpeler, halhallar, bileklikler satılır. yanlarında getirdikleri taşınabilir bir ampulü tezgahın orta yerine koyarlar ve siyah kadife örtü üzerine gümüş takıları dizerler. bir zamanlar pirince isim yazarlardı, bir başka yaz da burcunuza göre uğurlu taşlar satarlardı. uğur getirsin diye ben de onlardan bir tane almış ama takmaya utanmış hep cebimde ya da yastığımın altında tutmuştum. "ikizler burcu musunuz?" diye sorar siz de "evet" derdiniz. günlerdir taşı orada sizin için bekletiyorlarmış havası vererek " ikizler burcunun taşı bu" derlerdi gözleri sevecenlikle ışıldayarak. tıpkı ismimizin yazılı olduğu pirinç gibi bize kendimizi özel hissettirirdi bu taşlar. şansa herkesin, her dönem ihtiyacı olacağı gibi benim de vardı. kimseye görünmemeye çalışarak, burcumu söyleyip hiç pazarlık etmeden ve taşı simli küçük siyah poşetlere koymalarını beklemeden parayı verip uzaklaştım. beni utandıran şansa ihtiyacım olması değil, lira verdiğim şu taştan medet umacak kadar çaresiz ve kendimi kaybetmiş olmamdı. bunun o zaman da farkındaydım ama kendimi engelleyememiştim. daha sonraki yıllarda ne isimlerimizin yazılı olduğu pirinçler ne de bu şans getiren taşlar kaldı. üzerlerinde bazı ünlü ve pahalı markaların logoları bulunan yüzükler, bileklikler, kolyeler moda oldu sonradan. bunları alt sınıfa ait gençler alırdı genelde, böylece kızlara zengin olduklarını sezdireceklerini zannederlerdi. üst sınıfa mensup kızlarsa onlara acımadan çok küçümsemeyle bakarlar ve onların duymayacağı bir sesle kikirder, onlarla alay ederlerdi. onların duymamasını isterleri çünkü kendilerine 'bulaşmalarından' korkarlardı. alaya alma nedenleri o yüzüklerin ucuz olması mıydı yoksa çocukların o yüzüklerle kendilerini zengin gösterdiklerine inanacak kadar saf olması mıydı bilemiyorum. çocukların o yüzüklerle kendilerini zengin gösterebileceklerine kendilerinin de inandıklarını sanmam. bence nasıl olsa elde edemeyecekleri bu kızlarla alay etmek için, onları para karşısında her isteklerini yerine getirecek fahişeler gibi görüyor ve bunu kızlara da hissettirmeye çalışıyorlardı. kızlar her ne kadar paraya önem vermediklerini söyleseler de hiçbir zaman pazarcı bir çocukla çıkmıyorlardı. erkekler de farklı değildi tabii ki. mavişehir'de olmadığını umduğum şehirlere has o gizli kast sistemini de o zamanlar fark etmiştim. aşk ve paranın aynı cümlede barınması bile ürkütmüştü beni. peki neden kumsal tarafındaki parkta takı satılıyordu da çağdan tarafındakinde kitap? o zamanlar bulduğum cevabın halen arkasındayım kumsal aşk, geri kalan her yerse teselli arayacağınız kucaklardır. o yüzden kumsalda şanslı olmaya ve güzel görünmeye ihtiyacınız vardır. çağdan tarafındaki parktaysa kitaplarda teselli ararsınız. başka hikayeler okuyarak kendinizinkini unutmaya çabalarsınız. kumsal tarafındaki park aşkların ilk durağıysa, diğer park onlarca son duraktan yalnızca biridir. çocuklar ve aileler parktan el etek çektikleri zaman vakit epey ilerlemiştir. kumsal tarafındaki parkta iki arkadaş biri aşık, öteki refakatçi salıncaklarda isteksizce sallanırlar genelde. her ileri gidişte topuklarını toprağa direyerek toz kaldırırlar ya da sağa sola doğu sallanırlar birbirlerine çarpa çarpa. hiçbir aşık hareketsizliğe dayanamaz zaten. ya bacaklarını sallar durur masa altlarında, ya elleriyle ritm tutarlar, ya da dudaklarını kemirirler endişeyle. bu sallanmalar, salıncakta teselli aramalar da bu yüzden olsa gerek. bazen sarhoşlar gelir. eğer alt sınıfa aitlerse hep bir ağızdan şarkı söylerler. sözlerinden terk edildikleri, kaderin yüzlerine gülmediği, parasız oldukları, çok ve umutsuzca sevdikleri anlaşılır. onlar parktaysa herkes bir anda parktan dışarı kaçardı. ben atatürk parkı'nın karanlık köşelerinden parka yakın olanına oturur onları dilerdim. üst sınıfa ait sarhoşlarsa neşeli olurlar çoğunlukla. ya açık seçik bir şeylerden konuşurlar, ya da uzun eşek oynarlar. çağdan tarafındaki parkın köşesinde ters dönmüş beyaz bir tekne vardır. denize ait her şey eğer karadaysa hüzün verir. bu parkı belki de bu yüzden hep kederle hatırlayacağım. aşk gemisinde yer bulamayanlar, tezgahtan yeni satın almış olduğu kitabın arka kapağını okuyarak hikayeye dair ipucu arayan teselliye muhtaçlar, terminale gitmeden evvel son kez mavişehir'e bir bakmak isteyenler ya da soluklananlar, tekne üstüne oturup dertleşenle, altınkum dolmuşundan inip mccemal'den yengen sipariş eden arkadaşını bekleyenler, mccemal' e yengen fişini vermiş sıranın kendisine gelmesini bekleyenler ve mccemal'den aldığı yengeni yiyenler vardır bu parkta. bir benzerini görmediğim koca bir salıncak vardır ortada. beş kişiliktir ama serserilik yapıp demirlere çıkarsanız yedi kişi sığabilirsiniz. ben teselliyi ya bu salıncakta ya da şebboy 14'de bulmuşumdur. bir kız sevmiştim mavişehir'de, çocuktum. ertesi sabah gidecekti ve kim bilir onu bir daha ne zaman görecektim. son gecemizi arkadaşlarımızla beraber geçirmiş ve onu evine bırakıp koşa koşa balkona çıkmıştım. yakamoz 9'da oturuyordum ve balkonumuzdan onların balkonu görünüyordu. güzelim, balkona çıkıp benim onu beklediğimi görünce kederle gülümsemişti. ayrılacağımız için onun da üzülüyor olması beni çok mutlu etmişti. mutluluk benim için o 'an'dı. bazen yanına birileri gelir otururdu, bana bakarkenki sevecenliği aniden kaybolur, kendini toparlar, kaşlarını çatardı. ondan yüz bulamayınca içeriye giderdi yanındaki. benim dışımda kimseye sevecenlikle bakmasın isterdim, o da bunu bilirdi sanırım. balkonda yalnız kalır kalmaz tekrar yüzünü benden yana çevirir ve aynı tatlılıkla bakardı. benim yanıma biri gelecek olsa kendini tutamazmış gibi yapıp güler, beni de güldürmeye çalışırdı. mutlululuğu saklayamaz, kendimi ele verince yanımda ya da karşımda oturmakta olan 'diğer' kişi merakla arkasına döner neye güldüğümü anlamaya çalışırdı. bir saat oldu ya da olmadı, güzelim aynı kederle "elimde değil" dercesine boynunu bükerek içeri girdi. sabah uyanamam korkusuyla buna aşk acısı demeye dilim varmıyordu o zamanlar tüm gece uyumamıştım. istesem de uyuyamayacağımı biliyor ama bilmiyor gibi davranıyordum. birkaç ay sonra, kış başında tekrar görüştüğümüzü, soğuktan üşüyen ellerini tuttuğumu, kızarmış yanaklarını öptüğümü düşledim huzurla. belki oturduğu evi görürdüm, yatağını, yemek yediği masayı, kalemlerini, defterlerini, salondaki koltuğu, küvetlerini. hiç yoksa, beni görene kadar vakit geçirmek için oturduğu yerleri hayallerimde o da benim gibi çok aşıktı , her gün yürümek zorunda olduğu yolları, onunla olmak için can atan erkeklerle dolu okulunu, tahta sırasını, onun baktığı gökyüzünü, okulu kırdığında gittiği yerleri görürdüm. bazen de bir telefon kulübesinden onu aradığımı, bana başka birine aşık olduğunu ve onu beklemememi öğütlediğini hayal eder kahrolurdum. sabaha kadar hayal kurdum ve nihayet vakit geldi. sessizce giyindim ve kimselere görünmeden onun evinin altında beklemeye gittim. martı 14'ün altına gelince gördüm ki güzelim, beyaz sabahlığı üzerinde, uykudan şişmiş gözlerle beni bekliyor balkonda. uyuyabilmiş olduğunu fark edince kahroldum ama belli etmemeye çalıştım. hemen aşağı gelemeyeceğini, yarım saat kadar beklemem gerektiğini söyleyince hemencecik apartmanın karşısındaki duvarın dibine oturdum. başımı yukarı kaldırıp tatlı gülümsemesine karşılık vermeye çalıştım. günlüğünden beni sevdiğini yazdığı sayfaları atıyor ben de iştahla okuyordum. " onu sevdiğime inanmıyor sanırım… onu seviyorum… çok güzel gülüyor... küçük bir oğlan gibi utangaç… gitmek istemiyorum…" kederimden ve mutluluktan ölecektim sanki. birden gözlerinin içi parladı, hızla yerinden doğrulup içeri girdi. ben de ayağa kalktım endişeyle. birkaç dakikaya kalmadan martı 14’ün kapısında belirdi ve işaret parmağını dudaklarına götürerek sus işareti yaptı. ikimiz yolun iki ayrı ucundan yürüdük birbirimizi tanımıyor taklidi yaparak. ne kadar toyduk. köşeyi dönünce elimi tuttu, kumsalın arkasındaki parka doğru koştuk. parkın en ucundaki küçük salıncağa oturdu. ben de hemen önündeki ağacın dibine çöküp avucumda taşlar ufalamaya başladım başımı yerden kaldırmadan. ona onu ne kadar çok sevdiğimi, onu hiç unutmayacağımı, sabırla bekleyeceğimi söylemek istiyordum. oysa neredeyse gideceği için mutluydu. kahkahalar atarak sallanıyordu. söyleyeceklerimin sırası değildi demek ki diye düşündüm. arkasındaki denize bakınca ne kadar hüzünlü olduğumu fark ettim. benim suskunluğuma aldırış etmemesine üzüldüm. sevilmiyordum. bir telefon kulübesinde, onun başkasına aşık olduğunu işiteceğim hayalinin gerçekleşeceğine inanmaya başladım. "içimden üçe kadar sayacağım, eğer bakışları bana değmezse beni sevmiyordur" , "eğer şu çocuk kumsala saparsa beni seviyordur, çayıra doğru yürürse sevmiyordur", " şu karınca saman çöpüne tırmanırsa beni seviyordur, yoluna devam ederse sevmiyordur" vakit geldi ve onu uğurlamaya gittim. sarıldığımda bir cevap bekler gibiydim, ondan gelecek bir işaret. "önce o uzaklaştırırsa gövdesini beni sevmiyordur" arkasından el salladım sonra. "dönüp bir kez daha el sallarsa beni seviyordur" ardından koşa koşa kumsalın arkasındaki parka geldim. orayı hiç böyle kederli görmemiştim. parktaki her şey onun beni sevmediğini biliyordu da bana söylemeye yüzleri yoktu sanki. hepsi yüzünü diğer tarafa çeviriyor gibi geldi bana. ağacın altına oturup, avucumda taş ufalamaya devam ettim ağlayarak." üç okaliptusun altı sokak lambasının sızamadığı diğer uçsa sedef koy tarafındaki komşu üç okaliptusun tuttuğu köşedir. kumsalın en gözde yeridir. akşam yemekleri yazlıklarda günün battığı saatlerde yenir. herkes evlerine çekilmiş, balkondaki masalarına tabak, çatal taşır bu saatlerde. birisi salatayı hazırlar, diğeri karpuz keser, ötekisi televizyon başındadır yahut balkonun köşesinden sokağı dikizler, evin yeniyetme kızı boy aynasını karşısına almış kendini izliyordur ve işte bu saatlerde bir tek aşıklar aşağıda’ olur. kumsalın en güvenli saatleridir. kimseden saklanmaya, kimseden kaçmaya gerek yoktur. aşıklardan başka bir tek balıkçılar olur. hele bir ablamız vardır ki, akşamüstü kumsalın orta yerine çöreklenir, mavi kovasını sağ yanına kor, ağzından samsun’ eksik olmaz, oltasını suya salar ve hava iyiden iyiye kararıncaya dek balık tutar. “balıkçıyım” diyecek değme delikanlılara taş çıkarır. güneşin batmasına yakın okaliptusların altını tutar, bu balıkçı ablayı izlerdim. heyecanı bastırmak, zaman geçirmek için. dinginliğin ne olduğunu diğer yarımı beklediğim bu sancılı saatlerde öğrenmişim meğer. üç komşu okaliptustan biri duvarın gerisindedir. bu köşede bir de merdiven uzanırdı evvelden yola. her ne kadar kullanılmasa da –çünkü herkes bilir ki iki aşık daimdir aşağıda- tedirgin ederdi yinede. şimdi yıkmışlar o merdiveni. düşündüm de aşk acısını mavişehir’de, bu kumsalda, kim bilir belki bu üç okaliptusun altında çekmiş olmalı bu merdiveni yıkan. okaliptusların gövdeleri kendileriyle tam bir tezat oluşturur. bu ulu ağaçların gövdeleri pek narindir. öyle tatlı, öyle kolay soyulur ki. oturanlardan biri illa ki bu günahsızları yaralar, belki farkında olmayarak. uludurlar, yukarıdan bakarlar insana bu ağaçlar. iğde gibi cana yakın değildirler. altında oturanları gizlemez dalları, hiçbir günaha ortak olmazlar, aşk nedir bilmezler. sevdiğini söylemediği halde seven bir baba gibidirler. ama ben yine de severim, hem de çok severim okaliptusları. çünkü bilirim, gövdesine yaslanıp aşk acısından ağlayan delikanlılar vardır. güzelyalı’da bir okaliptus bir palmiyeye vurulmuş karşıyaka’dan gel gelelim arada koskoca deniz. ah palmiye, ah okaliptus” erdoğan çokduru Aydın Didim Mavişehir Mahallesi ONLİNE DOĞUM GÜNÜ PASTASI SİPARİŞİ Hangi İl ilçede hangi pastanesci var hızla Aydın Didim Mavişehir Mahallesi pasta siparişi verin pasta gönderin Umut Pastanesi Doğum günü yaş pastası siparişi web sitemize hoş geldiniz. Sitemiz üzerinden sevdiklerinize yaş pasta , tatlı , kuru pasta , tatlı tuzlu kuru pasta , çikolata , baklava çeşitleri siparişlerinizi verebilir gönderebilirsiniz. Pasta siparişi yapılışı ve hazırlanması konusunda firmamız günlük ürünler yapmakta ve hazırlamaktadır. Servis saatlerimiz gün içerisinde dan sonra başlamaktadır. Ürünlerimizde yapay tatlandırıcı ürünler asla kullanılmamaktadır. Sitemiz üzerinden kredi kartınız ile alışveriş yapabilirsiniz. Kredi kartı kullanmayacak müşterilerimiz için sipariş formu sayfamızdan sonra eft havale banka hesap numaralarımız sunulmaktadır. Güvenli alışverişin keyfini çıkarın. İl merkezi ve İlçe merkezleri için pasta siparişi verebilirsiniz. Köylere ve daha küçük yerleşim yerlerine yaş pasta siparişi almıyoruz. Pasta siparişlerinizde en son aşamada onay sipariş numaranız ile pasta siparişlerini takip edebilir online olarak sipariş durumlarını görebilirsiniz. NEREYE PASTA GÖNDERMEK İSTERDİNİZ ? Aydın Didim Mavişehir Mahallesi Pasta gönderim yapmak istediğiniz il ismi ve il plakasına tıklayarak pasta gönderim sitesine ulaşabilirsiniz. Bu siteden cep telefonunuz ve internet sitemiz üzerinden tüm Türkiye il ilçe ve semtler için pasta siparişi verebilirsiniz. ÜRÜN SİPARİŞLERİNİZİ ALT KISIMDAKİ ÜRÜN ALTINDAKİ SATIN AL LİNKLERİNE GİRİŞ YAPARAK ONLİNE OLARAK VEREBİLİRSİNİZ. Aydın Didim Mavişehir Mahallesi Pasta siparişi sitemiz üzerinden online olarak pasta , yaş pasta , doğum günü pastası siparişi verebilirsiniz. Kredi kartı ile ödeme yapabilirsiniz. KARIŞIK CEVİZLİ BAKLAVA SİPARİŞİ VERİN Sitemizden vereceğiniz pastalar ; Bu siteden vereceğiniz pasta ürün çeşitlerimiz % 100 Müşteri memnuniyeti ve satış Garantisi için çaba sarf edilerek gönderilmektedir. TÜRKİYE ONLİNE PASTA SATIŞI , ONLİNE PASTA SATIŞI ÜRÜNLERİMİZ TÜRKİYE YAŞ PASTA SATIŞI - PASTA - ÇİKOLATA SATIŞ ÜRÜNLERİ . TÜRKİYE İÇERİSİNDE TÜM İLÇE VE SEMTLERE PASTA SİPARİŞİ VEREBİLİRSİNİZ. Yaş Pasta Ürünlerimiz ; Sitemiz üzerinden Aydın Didim Mavişehir Mahallesi için yaş pasta, kuru pasta, çikolata ürünlerini sipariş verebilir ve gönderebilirsiniz. KARIŞIK BAKLAVA SİPARİŞİ VERİN SİPARİŞ VERMEDEN ÖNCE BİLİNMESİ GEREKENLER ; Yaş Pasta ve tüm pasta ürünlerimiz günlük olarak hazırlanan ürünlerden seçilerek adreslere teslim edilir. Aynı ürün tezgahlar da bulunamadığı durumlarda ürün değişikliği bölgelerde Günlük üretimler 3 farklı boyutlarda yapılmakta ve vitrin tezgahlarımızda hızla tükenebilmektedir. Öğleden sonra çeşitlilik hızla azalmaktadır. Bu gibi durumlarda muadil ürünler yollama yapılabilmektedir. Yine aynı şekilde bazı küçük bölgelerde tiramusu , profotoröl ve buna yakın ürünler yerine çikolata , meyveli ve frambuazlı vitrin pastalarından başka ürün satılmamaktadır. Bu bölgelerde o bölge insanının tercih ettiği ürünler satışı yapılmaktadır. Bu konuda sipariş vermeden önce bu konuların bilinmesinde müşterilerimizin bu konulara dikkat etmesi gereklidir. Aynı ürün tezgahta bulunmaz ve fırından yeni çıkarılmak üzere ise adres teslim saatleri fark yaratabilir. Köylere Beldelere gönderim yapmıyoruz. Yine aynı şekilde askeri sınır karakollarına gönderim yapmıyoruz. Gönderimleriniz de gönderim yaptığınız bölgedeki kaliteli ve kendini kanıtlamış pastaneler aracı olarak kullanılmaktadır. Resimlerdeki ürünler temsili ürünler olup içerik aynı olmakta fakat dış görünüşlerde süslemelerde küçük farklılıklar olabilmektedir. Bu farklılık pastaneden pastaneye farklılıklar göstermektedir. Görüntü ve süslemeler bölgeden bölgeye pasta ustalarının kendi ustalıklarına göre farklı görüntü ve görselliklerde olabilmektedir. Pasta siparişlerimiz teslimatları saat dan sonra olmaktadır. Günlük pastalar hazırlanması servise hazır hale gelmesi Türkiye genelinde birçok pastane firmasında öğleden sonra servise hazır hale gelmektedir. Sabah saatlerinde birçok bölgede ürün hazırlanmadığı için siparişler öğleden sonra gönderim yapılmaktadır. Özel yapım kalp pastalar bazı bölgelerde 1 iş günü önceden verilmesi gerekmektedir. Çilekli ve vişneli yaş pasta ürünlerimiz belli dönemlerde yapılmaktadır. Taze çilek olduğu için mevsiminde bu ürünler üretilmektedir. Mevsim dışı ürünlerde mevsimsel meyveli ürün gönderilmektedir. Uzak bölgelere verilen siparişlerde ek ödeme Km olarak hesaplanarak ek ücret istenebilir. SAYIN ZİYARETÇİMİZ BU SAYFAMIZ MOBİL UYUMLU TELEFONLAR İÇİN YAYIN HAYATINA VERİLMİŞTİR. ANKARA ÇİÇEKÇİ FİRMASI OLARAK SİTEMİZ ÜZERİNDEN ONLİNE OLARAK ÇİÇEK SİPARİŞİ VEREBİLİRSİNİZ. CEVİZLİ BAKLAVA GÖNDERİN ANA SAYFAMIZ PASTANE ŞUBELERİMİZ Aydın Didim Mavişehir Mahallesi Online pasta sitemiz üzerinden Tüm Türkiye İlçe ve semtlerine pasta siparişleri verebilirsiniz. Sitemiz üzerinden vereceğiniz pasta , kuru pasta , çikolata , yaş pasta gönderimlerinizde Pasta siparişi firmamız sizlere en görsel pasta ürünlerini en kaliteli şekilde hazırlayarak gönderecektir. Türkiye online pastanesi olarak sitemizden vereceğiniz pasta modelleri en kısa sürede adreslere gönderilecektir. Online Pastane olarak sizlere mobil sitemiz üzerinden hizmet etmekten mutluluk duyarız. Online cevizli baklava siparişi verin. Butik Pastalar pasta siparişleriniz için alt kısımdaki ürün ve hizmetlerimizden sipariş verebilirsiniz. HIZLI PASTA VE YAŞ PASTA ÇİKOLATA SİPARİŞİ VEREBİLECEĞİNİZ ADRESLER. CEVİZLİ BAKLAVA SİPARİŞİ VEREBİLİRSİNİZ. Türkiye pastacılık sitemizden 3 sayfa ve 55 pasta modelimizi cep telefonunuzda gezinmeniz durumunda harcayacağınız internet kotanız sadece ve sadece 1 adet müzik videosu kadardır. Karışık fıstıklı baklava siparişi verebilirsiniz. Aydın Didim Mavişehir Mahallesi Baklava siparişi vermek için bizim ile irtibat kurunuz. Aydın Didim Mavişehir Mahallesi Pasta , Yaş pasta , Çikolata , Kuru pasta sipariş telefonlarımız ; 0 850 885 20 10 Kurumsal Telefonlarımız ; 0 850 885 2010 0 850 885 2010 BAKLAVA SİPARİŞİ GÖNDEREBİLİRSİNİZ. Pasta siparişi Şube telefon numaralarımız ; Ankara Pastane 0-850-8852010 İZMİR Pastane 0-850-8852010 İSTANBUL Pastane 0-850-8852010 İSTANBUL Pastane 0-850-8852010 GAZİANTEP Pastane 0-850-8852010 KAYSERİ Pastane 0-850-8852010 ANTALYA Pastane 0-850-8852010 ESKİŞEHİR Pastane 0-850-8852010 KONYA Pastane 0-850-8852010 BURSA Pastane 0-850-8852010 SAMSUN Pastane 0-850-8852010 KOCAELİ Pastane 0-850-8852010 Antalya Pastane 0-850-8852010 MERSİN Pastane 0-850-8852010 Aydın Pastanesi olarak Didim Mavişehir Mahallesi pasta sipariş gönderim bölgelerimiz alt kısımdadır Didim Mavişehir Mahallesi Pasta gönderimi yapabilirsiniz. Diğer servis bölgelerimiz ; Akbük Akköy Atca Aydın MERKEZ Bozdağan Buharkent Burunköy Cine Cumhuriyet Davutlar Didim Germencik Incirliova Karacasu Karatepe Karpuzlu Koçarlı SERVİS YOK Kuyucak Kuşadası Köşk Nazilli Ortaklar Pamucak Pamukören Sazlıköy Sultanhisar Söke Taşoluk Umurlu Yenihisar Yenipazar Adnan Menderes Mahallesi Adnanmenderes Mahallesi Ata Mahallesi Atatürk Mahallesi Bayramyeri Mahallesi Bayramyeri Mahallesi Cuma Mahallesi Cumhuriyet Mahallesi Efeler Mahallesi Fatih Mahallesi Fevziçakmak Mahallesi Girne Mahalles Güzelhisar Mahallesi Hasanefendi Mahallesi Horozköy Hürriyet Mahallesi Ilıcabaşı Mahallesi İnönü Mahallesi İstasyon Mahallesi İstiklal Mahallesi Kadıköy Kalfaköy Karaköy Kemer Mahallesi Köprülü Mahallesi Kurtuluş Mahallesi Meşrutiyet Mahallesi Mesudiye Mahallesi Mimarsinan Mahallesi Organize Sanayi Mahallesi Orta Mah Orta Mahallesi Osmanyozgatlı Mahallesi Ramazanpaşa Mahallesi Tepe Köy Üveysipaşa Mahallesi Yedieylül Mahallesi Yeniköy Yıldıztepe Mah Yılmazköy Zafer Mahallesi Zeybek Mahallesi Bozdoğan Mahalleleri Bozdoğan Akçay Mahallesi Bozdoğan Çarşı Mahallesi Bozdoğan Cumhuriyet Mahallesi Bozdoğan Değirmenbükü Bozdoğan Emenni Mahallesi Bozdoğan Eymir Mahallesi Bozdoğan Gündoğdu Mahallesi Bozdoğan Hıdırbaba Mahallesi Bozdoğan Hisar Mahallesi Bozdoğan Kızılçakır Mahallesi Bozdoğan Madran Mahallesi Bozdoğan Sünnetli Mahallesi Bozdoğan Yeni Mahallesi Çine Mahalleleri Çine Bekarlar Mahallesi Çine Çömlekçi Mahallesi Çine Cumhuriyet Mahallesi Çine Esentepe Çine Hacımemişler Mahallesi Çine Hamitabat Mahallesi Çine Orta Mahallesi Çine Sağıroğlu Mahallesi Çine Şevketiye Mahallesi Çine Soğancılar Mahallesi Çine Tepeköy Çine Yelşilköy Çine Yeni Mahallesi Didim Mahalleleri Didim Adnan Menders Mahallesi Didim Altınkum Mahallesi Didim Atatürk Mahallesi Didim Çamlık Mahallesi Didim Cumhuriyet Mahallesi Didim Dalyan Mahallesi Didim Efeler Mahallesi Didim Fevzipaşa Mahallesi Didim Hisar Mahallesi Didim Mavişehir Mahallesi Didim Mersindere Mahallesi Didim Yeni Mahallesi Germencik Mahalleleri Germencik Camikebir Mahallesi Germencik Cumhuriyet Mahallesi Germencik Dağyeniköy Germencik İstasyon Mahallesi Germencik Kurtuluş Mahallesi Germencik Mesudiye Mah Germencik Naipli Mahallesi Germencik Park Mahallesi Germencik Pazarkuran Mahallesi Germencik Yedieylül Mahallesi Germencik Yeni Mahallesi Germencik Zafer Mahallesi İncirliova Mahalleleri İncirliova Atatürk Mahallesi İncirliova Cumhuriyet Mahallesi İncirliova Hürriyet Mahallesi İncirliova İstiklal Mahallesi İncirliova Kurtuluş Mahallesi İncirliova Yedieylül Mahallesi İncirliova Zafer Mahallesi Karpuzlu Mahalleleri Karpuzlu Bayraktepe Mahallesi Karpuzlu Orta Mahallesi Karpuzlu Tütünlük Mahallesi Karpuzlu Yeni Mahallesi Köşk Mahalleleri Köşk Altıeylül Mahallesi Köşk Çarşı Mahallesi Köşk Serdaroğlu Mahallesi Köşk Soğukkuyu Mahallesi Kuşadası Mahalleleri Kuşadası Alacamescit Mahallesi Kuşadası Atatürk Mahallesi Kuşadası Bayraklıdede Mahallesi Kuşadası Camiatik Mahallesi Kuşadası Camikebir Mahallesi Kuşadası Cumhuriyet Mahallesi Kuşadası Dağ Mahallesi Kuşadası Değirmendere Mah Kuşadası Ege Mahallesi Kuşadası Hacıfeyzullah Mahallesi Kuşadası İkiçeşmelik Mahallesi Kuşadası İslamşanlı Mahallesi Kuşadası Kadıkalesi Mahallesi Kuşadası Kadınlar Denizi Mahallesi Kuşadası Karaova Mahallesi Kuşadası Kiremitocağı Mahallesi Kuşadası Osmaniye Mahallesi Kuşadası Söğütlüdere Mahallesi Kuşadası Türkmen Mahallesi Kuşadası Türkşanlı Mahallesi Kuşadası Yavansu Mahallesi Kuşadası Yeni Mahallesi Kuyucak Mahalleleri Kuyucak Atatürk Mahallesi Kuyucak Aydınoğlu Mahallesi Kuyucak Beşeylül Mahallesi Kuyucak Cumhuriyet Mahallesi Kuyucak Değirmendere Mahallesi Kuyucak Dörteylül Mahallesi Kuyucak Esentepe Mahallesi Kuyucak Fatih Mahallesi Kuyucak Fetiye Mahallesi Kuyucak Kemer Mahallesi Kuyucak Kurtuluş Mahallesi Kuyucak Menderes Mahallesi Kuyucak Mustafapaşa Mahallesi Kuyucak Yakuppaşa Mahallesi Kuyucak Yeni Mahallesi Kuyucak Zekibey Mahallesi Nazilli Mahalleleri Nazilli Altıntaş Mahallesi Nazilli Aydoğdu Mahallesi Nazilli Çapahasan Mahallesi Nazilli Cumhuriyet Mahallesi Nazilli Dumlupınar Mahallesi Nazilli Eğrek Mahallesi Nazilli İstasyon Mahallesi Nazilli İstiklal Mahallesi Nazilli Karaçay Mahallesi Nazilli Kurtuluş Mahallesi Nazilli Pınarbaşı Mahallesi Nazilli Profösörmuammeraksoy Mahallesi Nazilli Şirinevler Mahallesi Nazilli Sümer Mahallesi Nazilli Turan Mahallesi Nazilli Yeni Mahallesi Nazilli Yenisanayi Mahallesi Nazilli Yeşil Mahallesi Nazilli Yeşildere Mahallesi Nazilli Yeşilyurt Mahallesi Nazilli Yıldıztepe Mahallesi Nazilli Zafer Mahallesi Söke Mahalleleri Söke Atatürk Mahallesi Söke Camikebir Mahallesi Söke Çeltikçi Mahallesi Söke Cumhuriyet Mahallesi Söke Emek Mahallesi Söke Fevzipaşa Mahallesi Söke Fırat Mahallesi Söke Gürsu Mahallesi Söke Güzelyaka Mahallesi Söke Hürriyet Mahallesi Söke İnönü Mahallesi Söke Kapaklı Mahallesi Söke Kazımkarabekir Mahallesi Söke Kemalpaşa Mahallesi Söke Konak Mahallesi Söke Özbey Mahallesi Söke Turan Mahallesi Söke Turunçlar Mahallesi Söke Yeni Mahallesi Söke Yenicami Mahallesi Söke Yenikent Mahallesi Söke Yeşilova Mahallesi Sultanhisar Mahalleleri Sultanhisar Aydınoğlu Mahallesi Sultanhisar Beşeylül Mahallesi Sultanhisar Çelebioğlu Mahallesi Sultanhisar Cumhuriyet Mahallesi Sultanhisar Hisar Mahallesi Sultanhisar Kurtuluş Mahallesi Sultanhisar Rekmez Mahallesi Sultanhisar Yeni Mahallesi Sultanhisar Zafer Mahallesi Yenipazar Mahalleleri Yenipazar Çarşı Mahallesi Yenipazar Direcik Yenipazar Doğu Mahallesi Yenipazar Hükümet Mahallesi Yenipazar Yeni Mahallesi PASTA SİPARİŞ SEMTLERİMİZ VE BÖLGELERİMİZ SSL SİTEMİZ [email protected] Teslimat şartlarımız Ödeme Çeşitlerimiz Güvenlik ve ssl bilgileri MÜŞTERİLERİMİZ BİZİ SEVİYOR , MEMNUN KALIYOR. Aydın Didim Mavişehir Mahallesi Doğum günü pastane telefon numarası ; 0 850 885 20 10 numaramız üzerinden pasta siparişi verebilirsiniz. BU SİTEDE HİÇ OLMADIĞINIZ KADAR GÜVENDESİNİZ. Türkiye pasta yolla mobil sitemizdesiniz. Bu site mobil akıllı telefonlar için özel olarak hazırlanmıştır. Pasta siparişi gönderimi , Doğum günü pastası , yaş pasta , çikolata yolla için Masa üstü bilgisayar , laptop tarzı araçlar ile giriş yapıyor iseniz internet web sitemizi ziyaret ediniz. Pasta siparişi çalışma saatlerimiz ; Aynı gün teslimat Doğum günü pasta siparişi verebilirsiniz. Aydın Didim Mavişehir Mahallesi için Evlere , İşyerlerine paket servisimiz saat 1230 dan sonra başlamaktadır. En son paket servis çıkış saatimiz 1930 dur. YAŞ PASTA SATIŞI - PASTA - ÇİKOLATA SATIŞ ÜRÜNLERİ . TÜM İLÇE VE SEMTLERE PASTA SİPARİŞİ VEREBİLİRSİNİZ. Aydın Didim Mavişehir Mahallesi Fıstıklı baklava siparişi verebilirsiniz. Soğuk Baklava siparişi verebilirsiniz. Diğer sipariş vereceğiniz ürün model ve çeşitlerimiz ; Doğum Günü Pastası Rakamlı Pastalar Rakamlı Pastalar Kız Çocuk Pastaları Erkek Çocuk Pastaları Çizgi Film Karakter Pastaları Genç Nesil Pastaları Yetişkin Pastaları Sevgili Pastaları İlk yaş Pastaları Düğün Nişan Pastaları Bir yaş pastaları Günlük Taze ve Lezzetli Yaş Pastalar Doğum günü pastası modelleri Doğum günü pastaları Doğum günü yaşpasta çeşitleri Pastane Pastaneler Pastacılar Yaşpasta siparişi Ucuz yaşpasta çeşitleri Doğum günü yaş pasta fiyatları Doğum günü pastası siparişi Pasta yaşpasta siparişi Pasta siparişi ucuz Doğum gününe özel pasta modelleri Sevgiliye hediye yaşpasta Doğum günü pasta sipariş Doğum günü yaş pasta modelleri Doğum günü yaş pasta fiyatı Doğum günleri yaş pasta çeşitleri Doğum günü pastaları Doğum günü yaş pasta yolla Doğum günü yaş pasta siparişi ver Doğum günü yaş pasta gönder Pastane telefonları Pastane telefonu numarası Pastaneciler Adrese teslim yaş pasta satışı Doğum günü pastası Adrese teslim sipariş Pastane telefonları Turta Turta Satışı Turta Siparişi Turta modelleri çeşitleri Yaş pasta Fiyatları Kurabiye Kurabiye Turta kek pasta Makaron Tatlı kuru pasta Tuzlu kuru pasta Tatlı Tuzlu kuru pasta Galeta ve gevrekler Aşure Supangle Profiterol Trifle Fırın Sütlaç Kazandibi Sufle Cheesecake Çilekli Cheesecake Limonlu Cheesecake Frambuazlı Cheesecake Çikolata satışı Spesiyal Çikolata satışı Madlen Çikolata satışı Evlere Paket servis Yaş Pasta İşyerlerine Paket servis Yaş Pasta Paket servis Yaş Pasta Paket servisi Yaş Pasta Paket servisi Doğum günü Yaş Pastası Evlere servis Yaş Pasta Sütlü Soğuk Baklava Soğuk Baklava Çikolatalı soğuk baklava PASTA , YAŞ PASTA , ÇİKOLATA , TATLI SATIŞI SİTEMİZE HOŞ GELDİNİZ. ÜYE OLMADAN SATIN AL VE SİPARİŞ VER YAŞ PASTA SATIŞI - PASTA - ÇİKOLATA SATIŞ ÜRÜNLERİ . PASTA SİPARİŞİ VERMEK İÇİN ALT KISIMDAKİ İL BİLGİSİNİ TIKLAYINIZ. PASTA MENÜLERİMİZ ; Butik Pastalar Resimli Yaş Pastalar Özel gün pastaları Doğum günü yaş pasta çeşitleri Mois şeffaf transparan pasta Tatlılar Türkiye pasta sipariş gönderimlerinizde sevdiklerinize bizi önerin Qr Kod ; LİMON PASTANESİ 2021 > Site Haritamız Ssl Site Haritamız < Olağan dışı erişim tespit ettik... Cihazınızdan ya da bağlı olduğunuz ağdan sitemize olağan dışı otomatik erişim yapılmaya çalışıldığını görüyoruz. Şu anda talebinizi gerçekleştiremiyoruz, kısa bir süre sonra tekrar deneyebilirsiniz. Destek koduCEWCNTTJ-0810 × Talebiniz başarıyla iletilmiş olup incelemeye alınmıştır. Hata Bildir İşleminizi gerçekleştiremedik. Lütfen tekrar deneyiniz. Kişisel verilerin korunması hakkında detayli bilgiye buradan ulaşabilirsiniz. 50 Tavsiye ve incelemeFiltrepazargözlemecilerkafa dinlemekuygun fiyatgiyimsebzemeyveçerez3 moreBütün mağazaları ezerde geçer .. mutlaka gelinmesi gereken bi yer özelliklede bayanlar Arkadaşlar mavişehir pazar yeri yazın Nisan ayında hizmet vermeye başlayıp Ekim ayının son günlerine kadar devam etmektedir. Her gün sabah 0800 ile Gece 0200 arası açıktır.. didim tekstil toptancıHer türlü ihtiyaca cevap veren, pratik ve ürün çeşitliliği bol,hoşça vakit geçirilecek bir markaların modellerinin uygun fiyatla bulunabileceği ve günbatımının tadına varılabilecek bir pazarı ile sosyete pazarı karışımı olan bir akşam pazarı. Ortam ucuz ve kaiteGözlemenin her çeşidi giyim hediyelik eşya tabii ki didim magnetleriCok uygun fiyata cok guzel ürünler ugranmali....Gozlemeci teyzeye ugramadan geçmeyin çok guler yuzlu ve guzel yapiyor ;tatile geldiyseniz bavulu doldurmak yerine dunyaca unlu markalarin cakmalarini buradan bulup alabilirsinizDidim mavişehir gözde yemeye ve güler yüzlü insanlarBuldan bezinin her türünü bulabieceginiz kaliteli ve uygun fiyatlı pazarkafa dinlemek için güzel bir yer meyve sebze fiyatları oldukça uygun biryerSerin serin pazar keyfi hem de her gün ...Herşey var uygun ucuz ayrıca alışveriş te yapabilir sinizHerşey cok güzel ve fiyatlari cok uygun -Taze sebze meyve. Gözleme ve balık restoranları. Uygun hediyelik icin iyi bir mekandir. Son zamanlarda saticilarin maske takmadiklarini gozlemliyorumKalitenin adi lezzetin tadi işte benim tezgahim hepsinden daha farkli Parfüm kozmetik saat gözlük ürünleri ile hizmetinizdeyizYUNUS EMRE çerezleri kalitenin ve tazeligin tek adresi ;Kalitenin adi lezzetin tadi iste benim tezgahim hepsinden daha farkli Bayan alt giyim olarak hersey mevcuttur bekleriz..Giyim ve hediyelikler güzel...Havasindanmi bilinmez burasi çok hoşuma gidiyor Çok çeşit çok uygun fiyatlar Burasida benim dükkanım bayan alt giyim olarak yok yok ..Fazlasıyla kalabalık ama gúzel birde sakın parfúm almayın Didim Mavişehir gece pazarı a kadar açıkFiyatlar uygun normal pazarlar gibi değil tezgahlar dükkanlar tarzındaCok seviyorum burayı cokcokcokcok...Bir çok şeyin çakmasını bulursunuz Kitapçıya uğramadan gitmeyin Arkaslar pazar hangi günler acik...?Tarçın-Kahve çekirdeğinden kolyelerPazar gezmesi bi ayrı zevkli !!!!Didime gelinirde Mavişehir pazarında alışveriş yapılmaz mı hiçEsnafın çoğunluğu esnaf ahlakından uzak, her müşteriye farklı bir davranış söz konusu. Fiyatlar alacak hiçbirşey yokBu kadar pazarlıksız bir pazar daha görmedim!!Best bikins in have this Show

didim mavişehir pazarı hangi gün