XtUqRr. ZİYA GÖKALP 1876-1924 Türk, sosyolog ve düşünür. Türkçülük düşüncesini sistemli bir ideoloji haline getirmiş, II. Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemi düşün ve siyaset alanında önemli etkiler yapmıştır. 23 Mart 1876’da Diyarbakır’da doğdu, 25 Mart 1924’te İstanbul’da öldü. İlk ve ortaöğrenimini Diyarbakır’da yaptı. Genç yaşta şiirle ve kültürel konularla ilgilenmeye başladı. Diyarbakır’da tanıştığı Abdullah Cevdet’in etkisinde kaldı. Ondan İstanbul’da meşrutiyeti geri getirmeyi amaçlayan gizli faaliyetlerde bulunulduğunu öğrenince ailesinin karşı çıkmasına rağmen 1895’te İstanbul’a gitti. Mülkiye Baytar Mekteb-i Âlisi’ne girdi. Buradaki öğrenciliği sırasında İbrahim Temo ve İshak Sükûtî ile ilişki kurdu. II. Abdülhamid yönetimine karşı gizli faaliyetlerde bulunduğu için 1899’da tutuklandı. On ay kadar hapis yattıktan sonra gözaltında tutulmak koşuluyla 1900’de Diyarbakır’a sürgün edildi. 1908’e kadar bazı küçük yerel memuriyetlerde bulundu, daha çok okumaya zaman ayırarak kendisini yetiştirmeye çalıştı. 1908’de II. Meşrutiyet’in ilam üzerine İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Diyarbakır şubesini kurarak siyasi çalışmalara başladı. Peymân ve Diyarbakır gazetelerinde şiirler, yazılar yayımladı. 1909’da Selanik’te toplanan İttihat ve Terakki kongresine Diyarbakır delegesi olarak katıldı. 1910’da İttihat ve Terakki Cemiyeti genel merkez üyeliğine seçilince yeniden Selanik’e gitti. İttihat ve Terakki İdadisi’nde sosyoloji hocalığı yaptı. Bir yandan da Genç Kalemler dergisinde önemli yazılar, şiirler yayımladı. 1912’de Ergani Madeni Sancağı’ndan mebus seçildi ve İstanbul’a yerleşti. Bu dönemde gittikçe artan bir etkinlikle görüşlerini yaymaya başladı. Türk Ocağı’nın kurucuları arasında yer aldı. Derneğin yayın organı olan Türk Yurdu başta olmak üzere Halka Doğru, Islâm Mecmuası, Milli Tetebbular Mecmuası, iktisadiyat Mecmuası, içtimaiyat Mecmuası ve Yeni Mecmua’da. düşünsel ve bilimsel yazılar yayımladı. Bir yandan da Darülfünun’da sosyoloji dersleri verdi. 1. Dünya Savaşı’nın yenilgiyle bitmesi ve İttihat ve Terakki yönetiminin son bulması üzerine tüm görevlerinden alındı. 1919’da da Malta Adası’na sürüldü. 1921 ’de son bulan sürgünden sonra Diyarbakır’a giderek 1922’de Küçük Mecmua’yı çıkardı. 1923’te Maarif Vekaleti Telif ve Tercüme Encümeni başkanlığına atanınca Ankara’ya gitti. Aynı yıl ikinci dönem TBMM’ye Diyarbakır mebusu olarak katıldı. Kısa süren bir hastalığın ardından İstanbul’da öldü. Düşüncelerinin oluşumu Ziya Gökalp’in düşünce dünyası değişik dönemlerdeki farklılıklarına dikkat edilerek değerlendirilmelidir. 1908’e kadar olan dönem özgürlükçü ve değişiklikçi devredir. Bu dönemde Jön Türkler’in anayasacı-lık ve Osmanlı milliyetçiliği düşüncelerinden etkilenmiştir. 1908’den sonra ise Osmanlıcı bir yazar olarak idealist ve milliyetçi grubun sözcüsü olmuştur. İstanbul’da Kazan, Kırım ve Azerbaycan’dan göç etmiş Türk aydınları ile ilişkisi 1912-1919 tarihleri arasındaki milliyetçilik anlayışına Pan-Türkist bir renk katmıştır. Tüm değişikliklere karşın Gökalp’in düşüncelerindeki gelişim süreci anlamlı bir evrim geçirmiştir. Böylesi bir süreçle bağlantılı olarak yaşamının değişik dönemlerinde değişik batılı düşünürlerin etkisi altında kalmıştır. Bergson, Tarde, Fouillee ve Durkheim gibi düşünürler Ziya Gökalp’in ülkenin sorunlarına çözüm arayışına yardımcı olmuşlardır. Türkçülük Çok erken yaşlarda yazmaya başlayan Ziya Gökalp, o sıraların yaygın düşüncelerinin etkisi altındadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde hemen hemen her aydın devletin nasıl kurtarılacağı sorusuna yanıt aramaktadır. Genellikle de devletin bütünlüğü açısından soruna bakılmaktadır. Ancak Osmanlı İmaratorluğu içindeki milliyetlerin bağımsızlıklarına kavuşmaları gerçekleştikten sonra sınırlı bir milliyetçilik akımının gerekliliğine inanılmıştır. Ziya Gökalp Diyarbakır’daki yıllarından beri “istibdat”a karşı mücadele içinde olmuştur. Bu nedenle düşüncelerinde sürekli olarak modernleşmeden yana bir tavır vardır. Dinselliğe karşı da olumlu bir tutum söz konusudur. Türkçülük daha sonra beliren bir düşüncedir. Ziya Gökalp bu düşünceyi Osmanlı son dönem yazarları içinde en sistemli bir bütünsellik çerçevesinde irdeleyip bir siyasi ideoloji haline getiren ve somut siyasal gelişmelere etkili kılan bir yorumcu kimliğindedir. Ziya Gökalp’in düşüncelerinden çok, farklı şeyleri bütünleştiren yeniden yorumcu kimliği belirleyici olmuştur. Türkçülüğünün belirgin özelliği İslam’dan önceki Türk tarihini öne çıkarması olmuştur. Bu konuda Ziya Gökalp’in yaşamının geç dönemlerinde gerçekleştirdiği çalışmaları da vardır. Bunların içinde en önemlisi yarım kalan Türk Medeniyeti Tarihi’dir. Orta Asya Türk tarihinin önemsenmesi sadece tarihsel geçmiş anlamında değil, aynı zamanda kültür alanında da söz konusudur. Türkçülüğünün bir kaynağı da Osmanlı İmparatorluğu’nun son zamanlarında gerçekleştirilen yayınlardır. Bu dayanak bizzat Ziya Gökalp’in ifadesiyle Ahmed Vefik Paşa’nın Lehçe-i Osmani adlı sözlüğü ile Süleyman Paşa’nın Tarih-i Alem adlı yapıtlarıdır. Bu iki yapıt Türklüğün eski tarihinden olumlu olarak bahsetmektedir. Sözü edilen iki yapıtın düşünsel dayanakları da Batılı yazarların çalışmalarıdır. Ziya Gökalp’te Türkçülük düşüncesi bir süreç içinde gelişmiş, olgun biçimine oldukça geç bir dönemde ulaşmıştır. Sentez arayışları Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muasırlaşmak adlı Sentez yapıtı da imparatorluğun ideolojik bir sentez aradığı arayışları dönemde kaleme alınmıştır. Bu üç unsuru birleştirmeye çalıştığı dönemde Türkçülüğü de bir tür İslamcılık olarak görmüştür. Türkçülüğün İslamcılığa aykırı bir yönü olmadığını belirtmiştir. Hars ve medeniyet ayırımım yaparken de ilkinin ulusal İkincisinin uluslararası olduğunu savunmuştur. Bu yaklaşımla Türkçülük ile Batılılaşma arasında uyumsuzluk görmemiştir. 4 Bir başka deyişle, İslam ümmetinden olmakla Türk Düşüncelerini milletine ve Batı medeniyetine bağlılığın bağdaşabile- oluşumu ceğini düşünmüştür. Döneminin modernist ve Türkçü İslamcıları’nm düşünceleri hesaba katıldığında Ziya Gökalp’in genelde kökleşmiş düşünceler doğrultusunda bir sentez denemesini gerçekleştirmeye çalıştığı görülmektedir. Ziya Gökalp çağının düşüncelerinin ortak noktalarını saptamaya yönelmiştir. İttihat ve Terakki’nin siyasal doğrultusu ile Gökalp’in düşünceleri arasında bu açıdan da beraberlik vardır. Bir manzumesinde düşmanın ülkesinin viran olacağını Türkiye’nin büyüyüp Turan olacağını söylemişse de, belirgin siyasal değişiklikler karşısında bu düşüncesinin bazı bakımlardan değişikliğe uğradığı görülmektedir. Ziya Gökalp’in güçlü olan Türkçü yönelimi önceleri Turan düşüncesinde somutlaşmıştır. Bu somut tercih de ifadesini Ziya Gökalp’in gözünde güçlü bir önder olan Enver Paşa’da bulmuştur. Ancak 1923’te yayımladığı Türkçülüğün Esasları kitabında Turan’ı belki ileride “Şen’iyet gerçek olacak bir hayal” şeklinde nitelemiştir. Fakat bu niteleme Turan düşüncesinden vazgeçtiği anlamında anlaşılmamalıdır. O sıralar Türkçülüğün amacı olarak üç seçenekten bahsetmiştir Bunların başında Türkiyecilik sonra Türkmencilik ve en son olarak da Turancılık gelmektedir. Siyasal şartlan gerçekçi bir biçimde değerlendirerek, bir anlamda da siyasal güç odaklarına uyumlu davranarak böylesi bir yorum ve program değişikliğine yönelmektedir. Büyük adamların tarihi etkileyecekleri şeklinde Türkçülük bir anlayış çoğu zaman önderlere önemli bir işlev yüklemektedir. Değişik dönemlerde değişik önderlerin ülke sorunlarını çözümleyebileceği ve “milli mefkûrelere” ulaşabileceği düşüncesini benimsemiştir. Bir ara Enver Paşa’da tüm Türkleri siyasi anlamda birleştirebilecek bir önder yeteneği görmüş, daha sonra ise Mustafa Kemal Paşa’ya “İstida” başlıklı iki övgü şiiri yazmıştır. Bir sıralar Talat Paşa hakkında da benzeri bir övgü kaleme almıştır. Liderin toplumsal işlevi konusunda abartılı bir düşüncesi vardır. Mefkûrelerin ancak etkili önderler tarafından gerçekleştirilebileceği düşüncesindedir. Ancak tarihteki büyük adamların rolünün toplumsal koşulların zorunlu bir sonucu olarak ortaya çıktığını da belirtmektedir. Siyasal şartlara uyumluluğu tarihte önderlere verdiği önemle bağdaşmaktadır. Sosyolojisi Ziya Gökalp’in Türkiye’de sosyolojinin bir bilim olarak oluşumunda belirleyici bir etkisi vardır. Güncel siyasete karşı duyarlılığı nedeniyle bilimi somut sorunları çözecek bir anahtar olarak görmüştür. Sorunlara kapsayıcı bir çerçevede bakmış, tarihten folklora, dinden iktisada kadar birçok konuyla ilgilenmiştir. Bilimin duygudan uzak niteliği üzerinde ağırlıklı olarak durmuştur. Durkheim sosyolojisini ülke sorunlarına uygulamaya çalışmıştır. Sosyolojisinin ekseni Durkheim’ın ahlak ve düzen kavramlarına karşılık ulus ve ilerleme kavramları olmuştur. Ziya Gökalp’in önemi sosyolog olmasından çok, ideologluğundan kaynaklanmaktadır. Düşüncelerinin kapsayıcı niteliği, kapitalizm konusunda geliştirdiği eleştiriden Marxism’in felsefi eleştirisine kadar uzanmaktadır. Çoğu konuyu gündeme getirmesi ve ülke sorunlarına çözümler araması, Türkiye’deki pek çok düşünceyle Ziya Gökalp’in yaklaşımları arasında bağlantılar kurulmasının nedenidir. Hatta aykırı noktalara yönelenler bile Ziya Gökalp’in düşüncelerini bir ölçüt olarak kullanmışlardır. Hars ve medeniyet ayırımını ulusal ve uluslararası ölçütüne dayandırması, sentezci düşüncesini temellendirmesinin ötesinde anlamlıdır. Hars ve medeniyet ayırımı aynı zamanda aydın ile halk farklılığını da ortaya koymaktadır. Medeniyete sahip olan aydının medeniyeti halka götürmesi gerektiğini belirtmiştir. Ancak halkta bulunan ve ulusal olan harsı da aydının işlemesi zorunluluğunu savunmuştur. Bu anlamda aydının işlevine işaret etmiş ve Cumhuriyet döneminin halkçılık yönelimini de etkilemiştir. Etkisi Zaman içinde siyasal gelişmelere duyarlılığı, Ziya Gökalp’i çok aykırı görünen birçok düşünsel gelenekle bağlantılı kılmıştır. Bunun somut düzeyde olduğu kadar soyut düşünce alanında da belirtilerini görmek mümkündür. Atatürk’ün gerçekleştirdiği kültürel değişikliklerin Ziya Gökalp’in düşüncelerinden esinlendiği yaygın kabul gören bir düşüncedir. Halk Fırkası’nın kurulduğu yıl yazdığı Doğru Yol, Hakimiyet-i Milliye ve Umdelerinin Tasnif, Tahlil ve Tefsiri adlı küçük broşürle yeni kuruluşa yol gösterici ve yönelimlerini yorumlayıcı bir tutum içine girmiştir. Bunun ötesinde Atatürk’ün laik uygulamaları Ziya Gökalp’in amaçlarını aşmışsa da, 1928’de İlahiyat Fakültesi profesörlerinin de içinde bulunduğu bir grubun savunduğu dinin millileştirilmesi programı onun özlediği “Camiinde Türkçe ezan okunan” Türkiye amacıyla uyumluluk halindedir. Uygulamaya koyulamayan bu öneri 1930’lu yılların başında gerçekleştirilen dinsel ibadet dilinin Türkçeleştirilme-sinde yaslanılan bir dayanak olmuştur. Ziya Gökalp Türkçülüğün Esasları yapıtında ırkçı olmadığını açıkça belirtmesine karşın II. Dünya Savaşı sırasındaki ve sonraki ırkçı-turancı yaklaşım da onunla düşünsel bir özdeşlik içinde görünmek kaygısını taşımıştır. 1930’lu yılların başında dil ve özellikle tarih konusundaki resmi anlayışın Ziya Gökalp’in genel yaklaşımıyla önemli benzerlikler taşıdığı belirtilebilir. Türk Medeniyeti Tarihi adlı yapıtı bu paralelliğin açık bir göstergesidir. Ayrıca Gökalp’in düşüncesi İslamcı anlayışa başka renkler katmak isteyen muhafazakâr görüşlerle de yakınlıklar taşımaktadır. Böylelikle Ziya Gökalp’in düşünceleri sadece belirli bir düşünsel çizgiyle değil, çok yaygın bir düşünsel çevreyle köprü oluşturmaktadır. Ayrıca Gökalp Arap milliyetçiliğinin etkin bir düşünürü olan Satı Bey’i de derinden etkilemiştir. Ziya Gökalp’in çok yönlü niteliği, düşünsel etkinliği birçok alanda yaşadığı zamanı aşan belirgin izler bırakmıştır. Günümüzde de hem genel olarak düşünceleriyle paralellik gösteren çalışmalarla, hem de dar anlamda düşüncelerinin uzantısı olan yapıtlarla Türkiye’nin düşünsel yaşamım etkilemeyi sürdürmektedir. Ziya Gökalp Hakkında Bilinmeyenler Ünlü yazar ve düşünür Ziya Gökalp 23 Mart 1876 tarihinde Diyarbakır’da dünyaya geldi. Asıl ve bilinen adı ile Mehmet Ziya’dır. Babası yerel bir gazetede çalışmaktaydı. İlk eğitimine Diyarbakır’da başladı. Ailesinden ve özellikle amcasında geleneksel İslam ilmini öğrendi. 1895 senesinde ise İstanbul’a gitti. Baytar Mektebi’ne yani veterinerlik fakültesine ilk kaydını yaptırdı. Buradaki öğretimi esnasında İbrahim Temo ve İshak Sukuti ile bir araya geldi. O yılların ünlü düşünce akımı olan Jön Türkler’den etkilendi. Aynı senelerce İttihat ve Terakki Cemiyeti’nde görev aldı. Muhalif eylemleri gerekçe gösterilecek 1898 yılında tutuklanacaktır. Bir yıl cezaevinde kaldı. Daha sonrasında 1900’da serbest kaldıktan sonra doğduğu kent olan Diyarbakır’da sürgün hayatı başladı. 1908’a kadar Diyarbakır’da küçük memuriyetlerde bulundu. ilanından sonra İttihat ve Terakki’nin Diyarbakır şubesini kurarak buranın temsilcisi oldu. Peyman gazetesini arkadaşlarıyla çıkardı. 1909 senesinde Selanik’te bir araya gelen İttihat Terakki Kongresi’nde Diyarbakır üyesi olarak görev aldı. Bir yıl sonra, örgütün Selanik merkez yönetim kurulunda görevlendirildi. 1910’da ise tesis edilmesinde ön ayak olduğu İttihat Terakki İdadisinde sosyoloji dersleri verdi. Genç Kalemler dergisini çıkardı. 1912 senesinde Ergani Maden’den Meclis-i Mebusan’a vekil seçildi ve İstanbul’a yeniden taşındı. Ünlü Türk Ocağının kurucuları arasında yer aldı. Derneğin yine önemli bir yayın organı olan Türk Yurdu dergisi başta olmak üzere; İçtimaiyat Mecmuası, İslam Mecmuası, Milli Tetebbular Mecmuası, Halka Doğru, İktisadiyat Mecmuası ve Yeni Mecmua’da makaleler kaleme aldı. Bir yandan da İstanbul Üniversitesi’nde sosyoloji dersleri verdi. Birinci Dünya Harbinde Osmanlı Devleti’nin mağlup oluşundan sonra, tüm vazifelerinden alındı. 1919 senesinde İngilizler tarafından Malta Adası’nda ikinci sürgünü başladı. 2 yıllık sürgün yılının sonrasında yeniden Diyarbakır’a gitti, Küçük Mecmua’yı neşretti. 1923 senesinde Ankara’ya gitti. Maarif Vekaleti Telif ve Tercüme Heyeti Başkanlığı’nda görevlendirildi. Aynı yıl İkinci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Diyarbakır vekili olarak bulundu. Kısa süreli ancak ani bir rahatsızlığının ardından, takvimler 25 Ekim 1924’ü gösterdiği sırada İstanbul’da vefat etti. YAPITLAR başlıca Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak, 1918, yeni haflerle, 1950 Türk Töresi, 1923, yeni harflerle, 1976 Doğru Yol, 1923, yeni harflerle, 1947 Türkçülüğün Esasları, 1923, yeni harflerle, 1939 Türk Mdeniyeti Tarihi, 1926,yeni harflerle, 1974. Şiir Kızıl Elma, 1914, yeni harflerle, 1941 Yeni Hayat, 1918,yeni haflerle, 1941 Altın Işık, 1923, yeni harflerle, 1942
Ziya Gökalp edebi kişiliği, eserleri, sanat anlayışı ve hayatı kısaca maddeler halinde; ADI Ziya SOYADI Gökalp DOĞUM YERİ Diyarbakır ALANI Makale, İnceleme, Şiir LAKABI Kızıl Elma DOĞUM TARİHİ 1867 ÖLÜM TARİHİ 1924 Sanat yaşamına İttihat ve Terakki Cemiyetinin bir üyesi olarak bulunduğu Selanik’te başlamıştır. Şiirlerini ve makalelerini “Genç Kalemler” dergisinde yayımlamıştır, Türkçülük akımını sistemleştirmiş, Türk milliyetçilik fikrinin ateşli bir savunucusu olmuştur. Sosyolog olan sanatçı, Emile Durkheim’den etkilenmiştir. Şair ve yazarlığı yanında Türk sosyolojisinin kurucusu kabul edilmiştir. Hecenin kullanılması, konuşma dilinin yazı dili olarak kabul edilmesi, yazıda İstanbul ağzının kullanılması gerektiğini savunmuş ve buna öncülük etmiştir. ESERLERİ MAKALE Türkleşmek – İslamlaşmak -Muasırlaşmak İNCELEME Türkçülüğün Esasları, Türk Medeniyet Tarihi ŞİİR Kızıl Elma, Yeni Hayat, Altın Işık MEKTUP Malta Mektupları
• 23 Mart 1876 tarihinde Diyarbakır'da doğan Ziya Gökalp, Milli Edebiyat döneminin ve Türk milliyetçiliğinin fikir babasıdır. Türkçülük hakkındaki düşünceleriyle 1911-1922 arası dönemini etkilemiştir. Bir sanatçı olmaktan çok bir düşünce adamı ve sosyolog olan Gökalp, edebiyatı düşüncelerini geniş kitlelere ulaştırmakta bir araç olarak kullanmıştır. • Gökalp, iyi bir düşünce şairi, sosyolog, araştırmacı ve siyasetçidir. İstanbul Üniversitesi'ndeki ilk sosyoloji profesörü olarak aynı zamanda Türk sosyolojisinin kurucusudur. Türkçülük hakkındaki görüşleri ilk başlarda "Turancılık" ilkesine, yani bütün Türk dünyasının birleşmesine dayanıyordu. Bu düşüncesi sonraki yıllarda Turan'dan Türkiye Türkçülüğüne doğru daralmıştır. • Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin ve Ali Canip ile birlikte "Yeni Lisan" hareketini ve dolayısıyla Milli Edebiyat akımını başlatan sanatçılar arasında yer alır. Bu sanatçılar, 1911 yılında Selanik'te çıkmakta olan "Genç Kalemler" dergisinde "Yeni Lisan" adıyla bir makale yayımlamışlar, bu makalede milli edebiyatın prensiplerini belirlemişlerdir. "Yeni Lisan"da milli bir dil ve edebiyattan söz edilir. • Ziya Gökalp ilk şiirlerinde aruz veznini ve divan edebiyatının nazım şekillerini kullanır. 1910'lu yıllardan sonra ise milli edebiyatın ölçüsünün hece olduğu inancıyla birlikte şiirlerinde hece ölçüsünü ve halk edebiyatı nazım şekillerini kullanmaya başlar. • 1911 yılında yayımladığı "Yeni Hayat ve Yeni Kıymetler" başlıklı makalesinde YENİ HAYAT isimli projesinin prensiplerini ortaya koymuş, 1915 yılından itibaren bu görüşe göre kaleme aldığı makalelerini "Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak 1918" isimli kitabında anlatmıştır. Yeni hayat; kendini, milletini ve kültürünü tanıyan, milletinin dilini ve tarihini bilen, ona sahip çıkan kişinin yaşama biçimidir. • Ziya Gökalp milli bir şiir ahenginin oluşması için çabalamıştır. Bununla ilgili olarak "Türkçülüğün Esasları 1923" isimli kitabında milli bir edebiyatın nasıl olması gerektiğini anlatmıştır. Gökalp, milli bir edebiyatın halk masalları ve halk efsaneleri ile oluşturulabileceği inancıyla Türk masallarını ve efsanelerini manzum bir şekilde kaleme almak için çalışmalar yapmıştır. Örneğin "Altın Işık 1923" adlı kitabında Türk masallarını manzum bir şekilde yeniden düzenleyerek okuyucuya sunmuştur. Eserleri Kızıl Elma 1904, Şaki İbrahim Destanı 1908, Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak 1918, Altın Işık 1923, Türkçülüğün Esasları 1923, Türk Töresi 1923, Doğru Yol 1923, Türk Medeniyeti Tarihi 1926 Araştıran ve yazan Hüseyin Araslı
Ziya Gökalp, 23 Mart 1876 yılında Diyarbakır’da doğmuştur. Kendisine, babasının isteği üzerine Mehmet Ziya ismi verilmiştir. Babası, Vilayet Evrak Memuru Mehmet Tevfik Efendi 1851-1890, annesi Zeliha Hanım’dır 1856-1923. İlköğrenimini 1883 yazında kayıt yaptırdığı Mercimekörtmesi Mahalle Mektebi’nde tamamlamıştır. Hürriyetle ilgili ilk fikirlerini ise 1886 yılında girdiği Mektebi Rüştiye-i Askeriye’de Askeri Lise hocası Kolağası İsmail Hakkı Bey’den edinmiştir. 1890 yılında amcası Müderris Hacı Hasip Bey’den dersler almaya başlayan Gökalp, 1891 yılında ikinci sınıftan kayıt yaptırarak İdadi-i Mülkiye’ye başlamıştır. 1893 yılında öğretmeni Doktor Yogi’den felsefe dersleri, Maarif Müdürlüğü ve İdadi’de orta öğretim tarih öğretmenliği yapan Mehmet Ali Ayni’den ise tarih dersleri almıştır. Ziya Gökalp, Mehmet Ali Ayni’den gördüğü derslerde tarihin nasıl muhakeme edileceğini öğrenmiştir. Fakat İdadi’nin 7 yıla çıkartılması üzerine Gökalp, buradan ayrılmıştır. Toplumun yaşadığı sıkıntıların üzerinde bıraktığı izlerin yanı sıra, ekonomik olanaksızlıklar yüzünden İstanbul’da öğrenimine devam edememesi ve ailesinin evlilik baskıları gibi nedenler Ziya Gökalp’ı bunalıma sürükleyince, 1894 yılında intihar girişiminde bulunmuştur. Hilmi Ziya Ülken, Gökalp’ın intihar sebebi olarak, Hocası Dr. Yorgi Efendi’den aldığı felsefe eğitimi ile ailesinden aldığı dini muhafazakâr eğitim arasında yaşadığı çatışmayı göstermektedir. İntihar olayından sonra kendini tekrar okumaya ve bilime veren Gökalp, eğitimine devam etme isteğiyle 1895 yılında kardeşi ile birlikte yeniden İstanbul’a gelmiştir. Fakat parası olmadığı için ancak ücretsiz olan Veteriner Mektebine kayıt yaptırabilmiştir. Gökalp, İstanbul’da bulunduğu bu dönemde Batı kültürünü de tanımaya yönelmiştir. Okulda yasak yayınları okuması ve farklı çıkışları ile dikkati çeken Gökalp, 1899 yılında geçirdiği soruşturmanın ardından yasak kitapları okuma ve zararlı derneklere üye olma’ gerekçesiyle cezaevine gönderilmiştir. 12 aylık cezaevi yaşamından sonra, okuldan da uzaklaştırılarak Diyarbakır’a sürülmüştür. 1900 yılında amcasının kızı ile evlenerek Diyarbakır’a yerleşen Gökalp, küçük memuriyetlerde çalışmaya başlamıştır. Bu dönemde Gökalp, bir taraftan eşinin mal varlığı ile rahat bir hayat yaşamaya başlamış; diğer taraftan ise, el altından hürriyet çalışmalarını sürdürmeye devam etmiştir. 1903 yılından sonra Diyarbakır Ticaret Odası’nda çeşitli görevlerde bulunmuş; bu sırada, Vilayet Gazetesi Başyazarlığı görevini de yürütmüştür. 1905 yılında, halka yaptığı kötülükler dolayısıyla aşiret reisi İbrahim Paşa’ya karşı çıkarak halkı ona karşı ayaklandırmıştır. Ziya Gökalp, 1908′de İttihat ve Terakki’nin Diyarbakır, Van ve Bitlis heyetlerinin müfettişliğine atanmıştır. 1909 yılında Darülfünun’da hocalık yapmak üzere İstanbul’a gelen Gökalp; orada birkaç ay kalmış, yeterli ücret alamadığı için tekrar Diyarbakır’a dönerek, “Peyman” gazetesini çıkarmaya başlamıştır. 1909 yılının son aylarında ise İttihat ve Terakki tarafından Selanik’e gönderilmiştir. Ziya Gökalp, 1912′de ailesi ile birlikte bir kez daha İstanbul’a yerleşmiştir. Bu dönemde, Darülfünun ve Eğitim Fakültesinde Gökalp’ın eğitimle ilgili görüşleri kabul edilmiş; ders programları, okutulacak dersler ve kitaplar onun önerileri doğrultusunda kararlaştırılmıştır. Bu dönemden itibaren düşüncelerini ve çalışmalarını Türkçülük etrafında şekillendiren Gökalp, aynı zamanda hayatının en yaratıcı dönemini de yaşamıştır. 1913 ve 1914 yıllarında kendisine teklif edilen Maarif Nazırlığı Milli Eğitim Bakanlığı görevini kabul etmemiş, Edebiyat Fakültesinde İctimaiyyat Müderrisliği Sosyoloji Hocalığı görevine devam etmiştir. Bu göreviyle birlikte Gökalp, İstanbul Üniversitesi’nde ilk sosyoloji profesörü olmuştur. Gökalp’ın Kızılelma adlı eseri 1914′de yayınlanmıştır. 1917′de “Yeni Mecmua” yayın hayatına başlamıştır. 1918′de ise Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak adlı eseri ile Yeni Hayat isimli şiir kitabını yayınlamıştır. 1919 yılının Ocak ayında, asayişi bozma ve Ermenilere zor kullanma’ iddiasıyla Divan-ı Harp’te askeri mahkeme idam cezası ile yargılanan Gökalp, idam cezası almamış, ancak Malta’ya sürülmüştür. Malta’da çok sıkıntılı bir yaşam süren, Gökalp sürgün döneminde çalışmalarına bir süre ara vermek zorunda kalmıştır. 30 Nisan 1921′de Kars Savaşında esir alınan İngilizlerin karşılığında Malta’da esir Türklerin serbest bırakılması ile birlikte Yurda dönerek Diyarbakır’a yerleşmiştir. 1922′de Muallim Mektebi’nde Eğitim Fakültesi felsefe dersleri vermeye başlayan Gökalp, bir taraftan da dergi çıkarma çalışmalarına devam etmiştir. Bu dönemde, Ahmet Ağaoğlu’nun desteği ile “Küçük Mecmua” dergisini çıkarmıştır. Derginin ilk sayısında, tarihi, kültürel, dinsel ve coğrafi birliktelikleri nedeniyle Türkler ve Kürtlerin birbirlerini sevmelerini bir zorunluluk olarak kabul ettiği “Türkler ve Kürtler” adlı makalesini kaleme almıştır. 1923 yılında Telif ve Tercüme Encümeni Reisliği’ne Kültürel Yayınlar Dairesi Müdürlüğü getirilen Ziya Gökalp; aynı yıl, Türkçülüğün Esasları isimli ünlü eserini yayınlamıştır. 11 Ağustos 1923 tarihinde Diyarbakır’dan Milletvekili seçilen Gökalp; bilimsel, kültürel ve eğitim çalışmalarına ara vermiş gibi görünse de, yine bu dönemde de kültürel ve düşünsel çalışmalarına devam etmiştir. Bu bağlamda, “Yeni Türkiye” dergisini çıkarmış, anayasanın hazırlanmasına yardım etmiş, Türk Medeniyeti Tarihi’ni tamamlamaya çalışmış ve Türk dili çalışmalarına katkılarda bulunmuştur. Bu süreçte, Gökalp milli edebiyatın geliştirilmesi yönünde de çaba harcamıştır. Yine, Yeni Türkiye’nin Hedefleri isimli eserini de bu dönemde yayınlamıştır. Hastalandığı dönemde de Türk Medeniyeti Tarihi ve Çınaraltı isimli çalışmalarını sürdürmüş; hatta tedavi için İstanbul’a, Maarif Vekâleti’nden Milli Eğitim Bakanlığı Türk Medeniyeti Tarihi’nin basımı için aldığı avansla gidebilmiştir. 1924 yılı başlarında rahatsızlanan Gökalp, 25 Ekim 1924 tarihinde vefat etmiştir. Ziya Gökalp, günlük yaşamda içe dönük, sakin ve kendi halinde birisi olmuştur. Buna karşın, idealist ve mücadeleci bir yapıya sahip olan, Gökalp en kötü durumlarda bile ümidini kaybetmeyecek kadar kararlı bir kişiliğe sahiptir. Yaşamı boyunca, düşünce ve hayalleri yolunda mücadele vermiş; hiçbir dönem, düşünce ve eylemlerinden ödün verme gereği duymamıştır. Birçok kovuşturma, hapis ve sürgün cezasıyla karşılaşmasının arkasında da yine bu kararlı tutumunun etkileri vardır. Gençlik döneminde, Sultana karşı söz söylemek ve eylemde bulunmaktan çekinmeyen; Gökalp önemli düşünsel yakınlıklara rağmen, Meclise girdiği dönemde Atatürk’e de çok yakın olma gereği duymamıştır. Gençlik yıllarına denk düşen bir dönemde yaşadığı bir bunalım durumu dışında,’ Gökalp in yaşamı hep sosyal ve siyasal mücadele ile geçmiştir. Aynı şekilde, en bunalımlı günlerinde bile Ülkenin kurtulacağına olan güveni tam olmuştur. Ziya Gökalp’ın en güçlü yönlerinden biri de, hiç kuşku yok ki; onun hayal gücüdür. Gökalp’ı, düşünce insanı, maneviyatçı, toplumsal ve ahlaki konularda eylem adamı ve şair yapan çoğunlukla bu yüksek hayal ve düşünebilme gücü olmuştur. Güçlü bir analitik düşünce yeteneğine sahip olan ve vatan sevgisiyle dolu duygu ve düşünce yüklü şiirler yazan Gökalp, aynı zamanda sorumlu bir aile babasıdır. Yaşamının sonlarına doğru, hayatının en zor dönemini yaşadığı hastalık günlerinde, tedavi masraflarının karşılanmasıyla ilgili olarak Atatürk’ten aldığı teklife karşılık, kendisinden sonra eşine ve kızlarına yardım edilmesini istemesi bunun açık örneklerinden biridir. Düşünce Yapısı ve Türkçülük Anlayışı Birçok çağdaşı Türk aydını gibi Ziya Gökalp in düşünsel yapısı üzerinde de, Osmanlı Devleti’nin parçalanma sürecine girdiği dönemde baş gösteren siyasal, askeri, dinsel ve ekonomik sorunların derin izlerini görmek mümkündür. Bu etkilerin de tesiriyle,’i Gökalp n düşünce yapısı içerisinde ulusçuluk anlayışı önemli bir yere sahip olmuştur. Fakat Gökalp’ın ulusçuluğu, etnik temelli değil; kültürel bir ulusçuluktur. Çok farklı alanlarda eserler veren Ziya Gökalp’ın düşünce ikliminin oluşum sürecinde aile çevresi, İsmail Hakkı Bey, Yorgi Efendi, İbrahim Temo, Dr. Abdullah Cevdet, İshak Sukuti ve Naim Beylerin yanı sıra; Genç Türklerin de etkisi olduğu bilinmektedir. Gökalp, düşünsel yaklaşımı dolayısıyla İttihat ve Terakki Cemiyetinde çeşitli kademelerde görevlerde de bulunmuştur. Aynı şekilde, Durkheim’ın sosyolojik yaklaşımları da Gökalp’ın düşünceleri üzerinde önemli izler bırakmıştır. Babası Tevfik Efendi, edebiyata meraklı ve oğlunun en iyi şekilde yetişmesi için çaba sarf eden biridir. Gökalp’ın edebiyat merakının da babasından geçtiği söylenebilir. Avrupa’da Yetişen gençleri kültürlerine yabancı kaldıkları, medresedeki öğrencileri de dünyadaki gelişmelerden haberdar olmadıkları gerekçesiyle eleştiren Tevfik Efendi, oğlundan Doğu değerlerini özümseyip, Müslüman kalarak Batılı bir eğitim almasını ve her iki kültürü de öğrenip bunları kıyas ve telif etmesini istemiştir. Tevfik Efendi’nin bu tutumunun Ziya Gökalp’ın hayatındaki etkileri büyük olmuştur. 28 Aralık 1888′de Namık Kemal’in vefatı üzerine; Tevfik Efendi’nin oğluna, onun gibi hürriyetçi ve vatansever olmayı öğütlemesi de Gökalp’ın hayatındaki önemli dönüm noktalarından birisidir. Bununla birlikte, annesi ve babaannesinin de, aldıkları eğitim ve geldikleri muhitin de etkisiyle Gökalp in üzerinde en az babası kadar etkili ve yönlendirici olduklarını belirtmek gerekir. Diyarbakır’da özel felsefe dersleri aldığı Dr. Yorgi Efendi, İstanbul’a gelince, Gökalp ve arkadaşları ile bir toplantı yapmıştır. Onlarla yaptığı bir sohbette Türk gençlerinin Meşrutiyeti kurmak için çalıştıklarını, bunun övgüye değer bir gayret olduğunu belirtmiştir. Yapılacak devrimin faydalı ve etkili olabilmesi için mutlaka ülkenin sosyolojik ve psikolojik yapısına uygun olması gerektiğini ifade eden hocasının bu vasiyeti, Gökalp’ın yapmayı düşündükleri üzerinde yönlendirici bir etkiye sahip olmuştur. 1899-1900 yıllarında tutuklu bulunduğu sırada tanıştığı Naim Bey, Gökalp üzerinde önemli etkiler bırakan simalardan bir diğeridir. Naim Bey, Meşrutiyetin mutlaka ilan edileceğini, ama ilk meşrutiyetin uzun süreli olmayacağını; Meclisin, entrikalar ve rant kavgaları sonucu kapatılacağını söylemiştir. Ona göre, meclisin kapanmasında en önemli neden, derin bir uykuda olan halkın meşrutiyetin kıymetini bilmemesidir. Halka, meşrutiyetin gereği anlatılmalıdır. Bunun da tek yolu özgür basındır. Gökalp, basının özgürleştirilmesini rastladığı her gence öğütlediğini belirtmiştir. Kendisine, Naim Bey’in vasiyetini rehber kabul eden Gökalp; onu, kendisi için bir pir akıl hocası olarak nitelendirmiştir. Gökalp, bu vasiyeti kendinden sonra gelecek gençlere, Türkçü bilginin vasiyeti olarak sunmuştur. İdadi orta öğretim yıllarından itibaren felsefe ve sosyal bilimlere ilgi duymaya başlayan, Gökalp Fransızca derslerini İdadi hocalarından Yorgi Efendi’den almıştır. Kendisinde felsefe merakını uyandıran da yine Yorgi Efendi olmuştur. Düşünsel bir süreç olarak, Genç Türkler ve İttihat ve Terakki ile Ziya Gökalp’ın düşünce ve ilişki yakınlığı askeri lise yıllarına kadar uzanmaktadır. İmparatorluğun içinde bulunduğu bunalımlar birçok mektep öğrencisi gibi Gökalp’ı de derinden etkilemiştir. Bu nedenle, Gökalp okul yıllarından itibaren ülke sorunlarıyla ilgili konulara yakın ilgi göstermiş; yaşamı boyuca birçok siyasi ve sosyal örgütlenme içerisinde yer almıştır. Başlangıçta Fransız filozof Alfred Foulille’nin etkisinde kalmasına rağmen, Durkheim sosyolojisinin iyi bir okuyucusu ve takipçisi olan Gökalp, bu ekolün etkisiyle “Türk Sosyoloji Ekolü”nü kurmuştur. Yine, pozitivist bir yönü de olan Gökalp’ in, topluma doğru bir yönelim gösteren toplumsal teoremi üzerinde de Durkheim’ın görüşleri belirleyici olmuştur. Ziya Gökalp düşünce dünyasında Selanik önemli bir yer tutmuştur. Gökalp, Selanik’e gidişinden sonra daha önce savunduğu düşüncelerin pek çoğunu terk etmiştir. Bununla birlikte, medreselerin düzeltilmesi ve eğitimde yenileşme gibi yazılarında sıkça savunduğu bazı düşüncelerinden vazgeçmemiştir. İttihat ve Terakki tarafından Selanik’e tayin edilmesi, Ziya Gökalp’ın hayatında yeni bir dönüm noktası olmuştur. Bu dönemde, dilde Türkçülüğü savunan Genç kalemler grubuna katılmış; bu dergide, dilde Türkleşme ile ilgili yazılar yazmaya başlamıştır. Burada, özellikle Ömer Seyfettin’den etkilenen Gökalp, artık Türkçü Gökalp’tır. Gökalp’ın dil çalışmalarına katılmasıyla, dilde yenileşme ve Türkçeleşme çalışmaları hız kazanmıştır. Çünkü Ona göre tüm toplumsal faaliyetlerin yegâne temeli lisandır. Kültürü ve kültürü ortaya çıkaran dili, millet olmanın en önemli unsurları arasında kabul eden Gökalp, dilde Türkleşme olmazsa, vicdanların, dinin ve vatanın parçalanacağını düşünmektedir. Dilde yenileşmenin ve Türkçülüğün bir karşılığı olarak “arı Türkçecilik” ifadesini kullanan Gökalp; arı Türkçeciliği, dilin Arap ve Fars köklerinden arındırılarak, bunların yerine Türkçe köklerden yeni eklerle yapılacak yeni Türkçe kelimelerin kullanılması olarak tanımlar. Buna karşın, karşılıkları bulununcaya kadar, sözcük ve terimlerin Arapça ve Farsçalarının kullanılmasını önerir. Burada Gökalp’ın, dili, ilintili bağlarından hemen koparmanın zorluğuna ve sakıncalarına yaptığı vurguyu belirtmek gerekir. Böylece, dilde ve kültürde özden beslenen bir dinamizm yakalamak isteyen Gökalp, Türkleşmek, İslamlaşmak ve Muasırlaşmak ilkesi çerçevesinde Türkçeyi, anlam bakımından modernleştirmek, terim bakımından İslamlaştırmak, gramer ve yazın bakımından ise Türkleştirmek gerektiğini belirtmiştir. Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak isimli eserinde de bu durumu, “Türk milletindenim, İslam Ümmetindenim, Avrupa Medeniyetindenim” ifadesi ile ortaya koymuştur. Ziya Gökalp’ın “Türk ulusuna, İslam dinine ve Batı uygarlığına dahiliz” şeklinde yaygın bir sunuş haline getirdiği söylemin, aynı dönemlerde benzer siyasal, ekonomik ve kültürel etkileri duyan Yusuf Akçura ve Hüseyinzade Ali tarafından da gündeme getirildiği görülmektedir. Yine burada da, oldukça geniş bir coğrafyada, zengin ve dinamik kültür dünyasına sahip; ekonomik, siyasal ve askeri açıdan çok güçlü bir İmparatorluk sürecinden; siyasal, kurumsal, ekonomik ve askeri bunalımlarla birlikte geriye çekilme /ulus sürecine geçme sorunlarına karşı teori üretme ve çözüm arayışlarının etkili olduğunu belirtmek gerekir. Dolayısıyla, Ziya Gökalp’ın siyasal düşünceleri ile dönemin siyasal olguları arasında paralel bir ilişkinin bulunduğunu söylemek mümkündür. İlk dönemlerinde Osmanlıcılık ve ümmetçilik anlamında olmasa bile, İslamcılık düşüncelerine de ilgi gösterdiği bilinen Gökalp’ın milliyetçilik anlayışı ile modern ulus-devletin ve yeni Cumhuriyetin kurucu iradesinin benimsediği milliyetçilik anlayışları arasında büyük bir örtüşme vardır. Gökalp’e göre, milleti oluşturan değerlerin başında dil birliği, kültürel paylaşım ve din gelmektedir. Bir başka ifadeyle Gökalp, bir kültür milliyetçiliğini öngörmekte, millet olabilmek için etnik ayrıştırmalara ilgi göstermemektedir. Buna, Gökalp, kültür milliyetçiliği’ adını vermektedir. Böylece Gökalp, dünya ve coğrafi gerçeklere uygun bir millet tanımlamasına gitmektedir. Cumhuriyetin kurucu iradesi tarafından benimsenen Gökalp’ın bu milliyetçilik yaklaşımı, başta Birleşik Amerika olmak üzere, çağdaş toplumlarda da varlık ve önemini devam ettirmektedir. Yer yer öne çıkarılan etniklik ve yerellikle, ulus olgusu ve uluslaşma bilincinin birbirinden çok farklı şeyler olduğunun açık olarak vurgulandığı günümüzde; Gökalp’ın ortaya koyduğu ulus tanımlamasının geçerliği daha iyi anlaşılır olmaktadır. Ziya Gökalp’ın, ulus olmanın gereklerinden biri olarak belirttiği din birliği ile dindaşlığa dayanan birlik birbirinden farklıdır ve zaten Gökalp; ümmet’ olarak tanımlanan dindaşlık birlikteliğine de karşıdır. Ona göre; din, birbirinden farklı coğrafyalarda, farklı kültür dünyalarında ve değişik toplumlarda aynı olabilir; ancak, millet olmak için din birlikteliğinden başka kültür ve dil birliği de gerekmektedir ki; kültür birlikteliği için ortak toplumsal deneyimler, paylaşımlar, duyuş ve düşünüşlere ihtiyaç vardır. Bu çerçevede; din dilinin de Türkçeleşmesi gerektiğini savunan Gökalp’ın bu yaklaşımı, Cumhuriyet’in kuruluşunu takip eden ilk onlu yıllarda bir dönem yaşama da geçmiştir. Merkezi bir din hizmetleri idaresinin kurulmasında Diyanet İşleri Başkanlığı olduğu gibi, birçok Cumhuriyet kurumunun yanı sıra, siyasal, kültürel ve dinsel uygulamaların ortaya çıkışında da yine Gökalp’ın etkilerinin olduğu muhakkaktır. Buradan hareketle, ikinci meclise de seçilen Ziya Gökalp ile Atatürk arasında bir ilişki yakınlığı olmasa bile; düşünsel paralelliklerin ve paylaşımların olduğu açıktır. Zira hastalığının ilerlemesi üzerine, masrafları Devlet tarafından karşılanmak üzere yurt dışında tedavi olmasını öneren Atatürk’ten; tedavi masraflarını değil, kendisinden sonra ailesine yardım edilmesini isteyen Gökalp’ın bu isteği, Atatürk’ün önerisi üzerine Meclis tarafından çıkarılan bir kanunla yerine getirilmiştir. Yoğun bir şekilde kültür milliyetçiliği vurgusu yapan Gökalp, etnik milliyetçiliğe/ırkçılığa karşı bir düşünce yapısına sahip olmuştur. Ona göre, toplumların karakterleri kalıtımsal değil, kültür ve eğitim yoluyla şekillenmektedir. Gökalp’ın ırkçılığa karşı oluşu, düşünsel ve sosyal gerçeklikle bir iç içeliğe sahiptir. Gökalp bu yargıya, toplumların, özellikle Türk toplumunun yapısını ve sosyal gerçekliklerini değerlendirerek varmıştır. Ziya Gökalp’ın Cumhuriyet ve demokrasi düşüncelerinde de bir değişme süreci söz konusudur. Padişah aleyhine yürüttüğü söylemlerini meşrutiyetin ilanıyla birlikte askıya alan Gökalp, savaş dönemlerinde de vatan ve dinin selameti için Halife Sultana dualarda bulunmuştur. Bununla birlikte Gökalp, hiçbir zaman özgürlükçü ve halkçı tutumundan vazgeçmemiştir. Onun hemen her yazı ve şiirinin ana teması vatan, ulus, hürriyet, Ulusun eğitimi ve uyanışı üzerine olmuştur. Ziya Gökalp düşüncesinde, Türkçülük ayrı bir yere sahiptir. Zira Gökalp’ın çalışmaları hep Türk toplumunun geçmişi, günü kendi dönemi ve geleceği ile Türk dili ve Türk kültürü üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu duygu ve düşüncelerle O, bilimsel, ahlaki, kültürel ve felsefi bir Türkçülük anlayışı ortaya koymuştur. Gökalp’ın 1908 yılından sonra Türk Milliyetçileri arasına katılması ile ulusçuluk bir sistem haline gelmiştir. 18 yıl Türk toplumunun sosyal ve kültürel yapısı üzerine çalışan Gökalp, bu birikimini Genç kalemler dergisinde, özellikle de Turan’ şiiri ile dile getirmiştir. Bilimsel bir Türkçülük ortaya koyan Gökalp, Türkçülüğün Esasları’nda Türkçülüğü “Türkçülük, Türk milletini yükseltmektir” diye tarif etmiştir. Ona göre Türkçülüğün yakın ve uzak olmak üzere iki hedefi vardır. Yakını Oğuz ya da Türkmen Birliği’; uzağı ise Turan’dır. Türkçülüğünün ülküsünü de Türkiyecilik’, Oğuzculuk ya da Türkmencilik’ ve Turancılık’ olarak üç ana bölüme ayıran Gökalp, Cumhuriyetin ilanından sonra son ikisinden vazgeçmiş ve ülkünün Türkiyecilik’ olduğunu belirtmiştir. Türk toplumu için uygun gördüğü Türkçülük ise toplumsal Türkçülük olmuştur. Onun Türkçülüğünde, halka doğru gitmek ayrı bir öneme sahiptir. Halka hem ondan hars almak hem de medeniyet götürmek için gidilir. Medeniyet-hars ayrımı onun en dikkat çekici görüşlerinden birini oluşturur. Hars, yani kültür, ona göre milli; medeniyet, yani; uygarlık ise evrenseldir. Uygarlığın kültürden sonra ve onun eseri olduğunu savunan Gökalp, Türkçülüğün Esasları’nda kültürü oluşturan unsurları sekiz bölümde incelemiştir. Bunlar; dilde, estetikte, ahlakta, hukukta, dinde, ekonomide, siyasette ve felsefede Türkçülüktür. Sonuç olarak, Ziya Gökalp, Türk düşünce, kültür ve siyaset tarihinin önemli simalarından biridir. İmparatorluk sürecinden Ulus-Devlete geçiş döneminde yaşayan Gökalp’ın, karşılaşılan sorunlar ve bunalımların da etkisiyle Türk toplumu ve Türk kültürü üzerine ortaya koymuş olduğu sosyolojik, kültürel ve siyasal teori ve değerlendirmeler bugün bile gerçekliğini devam ettirmektedir. Zira Gökalp’ın birçok siyasal, dinsel ve kültürel düşünce ve önerileri yeni kurulan Cumhuriyet ile birlikte yaşama geçme olanağı bulmuştur. Gökalp’ın bu toplumsal yaklaşımları üzerinde Batılı algıların da etkili olduğu muhakkaktır. Eserleri * Malta Mektupları * Kızıl Elma 1914 * Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak 1929 * Yeni Hayat 1930 * Altın Işık 1927 * Türk Töresi 1923 * Doğru Yol 1923 * Türkçülüğün Esasları 1923 * Türk Medeniyet Tarihi 1926, ölümünden sonra * Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler » “Önemli Türkologlar“ sayfasına dön! Yorum Yap! Yazı Ayrıntıları... Yazdır! Bu Yazıyı Paylaşın!
Türk edebiyatında önemli bir yere sahip olan Ziya Gökalp, 1876 yılında dünyaya gelmiştir. Memur bir babanın çocuğu olan Ziya Gökalp, ilk eğitimine Diyarbakır’da başlamanın ardından, İslam ilmine duyduğu ayrı bir merak ile amcasından bu konuda ders aldı. Türkçülük ve milliyetçilik üzerine kaleme aldığı eserlerle tanınmaktadır. İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin bir üyesi olarak tarih, dil ve sanata dair çeşitli yazılar kaleme aldı. Nedeni bilinmeyen bir sebepten dolayı 18 yaşında intihara kalkışmıştır. Daha sonra 19 yaşında İstanbul’a gitti ve burada baytarlık okuluna kaydoldu. Baytarlık eğitimi sırasında Jön Türklerinden olan İbrahim Temo gibi isimlerden etkilendi ve İttihat ve Terakki Cemiyeti ile bağlantı kurdu. [renkbox baslik="Sait Faik Abasıyanık Kimdir? Hayatı ve Eserleri" link=" resim=" renk="gri" yenisekme="evet"][/renkbox] İttihat ve Terakki Cemiyeti mensubu iken aykırı eylemleri sonucunda tutuklandı ve 1 yıl hapis cezası çekti. Aldığı cezanın ardından Diyarbakır’a gönderilen Ziya Gökalp, bu konuda yılmamış ve Diyarbakır için İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni kurmuştur. Bu tür sosyal projelere imza atarken Peyman ve Genç Kalemler isimli dergileri de en önemli çalışmaları arasında yer almıştır. Ziya Gökalp Kimdir? 1876 yılında Diyarbakır'da gözlerini açan Ziya Gökalp, 1924 yılında İstanbul'da hayata veda etti. Şu an ise İstanbul Fatih'teki, II. Mahmut Türbesi'nde yatmaktadır. Türk yazarlar arasında görüşleri ve eserleri ile önemli bir yere sahip olan Ziya Gökalp, aynı zamanda şair kimliği ile de oldukça ünlüdür. Özgürlük düşüncesi eğitimine başladığı ilk yıllarda hocası tarafından aklında yer etmesine neden olmuştur. Bu noktada 18 yaşında özgür olma düşüncelerinin ailesi ve çevresi tarafından anlayış görmemesinden dolayı intihara kalkışmıştır. İntiharın izlerini önemli ameliyat sonucunda atlatmış ve tekrar İstanbul hayalleri kurmaya başlamıştır. Kurduğu bu hayalleri gerçeğe döken Gökalp, 19 yaşında İstanbul’a gitmiş ve eğitimine burada devam etmiştir. Ziya Gökalp'in Hayatı Küçük yaşlardan itibaren tüm yöneldiği konularda özgürlük düşüncesini benimsemiş olan Ziya Gökalp, İstanbul’da İttihat ve Terakki üyesi olmasının ardından, 1 yıllık cezaevi serüveni sonrasında Diyarbakır’daki İttihat ve Terakki Cemiyeti çalışmaları ile hedeflerini tek tek başarmıştır. Ziya Gökalp’in en önemli isteği, yeryüzündeki tüm Türklerin bir toprak altında birleşmesiydi. Bu düşüncesine yer verdiği Altun Destanı, kendi dergisi olan Genç Kalemler dergisinde 1911 yılında yayınlanmıştır. Kürt asıllı İbrahim Paşa’nın bulunduğu Hamidiye Alayları çeşitli hırsızlık olaylarına karışmıştı. Bu grup halkı örgütleyerek eyleme yöneltince Gökalp üç gün boyunca Diyarbakır Telgrafhanesi'nden İbrahim Paşa ve adamlarının cezalandırılması için telgraflar çekmeye başladı. Bu telgrafhane doğu ile batı arasında kilit bağlantı noktaları olması sebebiyle önem teşkil ediyordu.. Gökalp, üç gün boyunca telgrafhaneyi işgal edince batılı devletler olaya müdahale ederek saraya baskı yaptı. Neticede araştırma heyetinin yollanmasıyla çekilen Gökalp İbrahim Paşa ve adamlarının yeniden huzursuzluk çıkarması üzerine 11 gün daha telgrafhaneyi işgal etti. Gelişmenin ardından ise Hamidiye Alayları bölgeden uzaklaştırıldı. Gökalp 1990 yılında Selanik’te toplanan İttihat ve Terakki Kongresi'ne Diyarbakır delegesi olarak katıldı. Delegede görev yaptığı süre zarfında, sosyoloji dersleri verirken bir taraftan da Genç Kalemler dergisi çıkardı. 1912 yılında Diyarbakır mebusu olarak Meclis-i Mebusan'a seçildi ve İstanbul’a taşınmak zorunda kaldı. Görevde bulunduğu süre boyunca Halka Doğru, İslam Mecmuası, Milli Tetebbular Mecmuası, İktisadiyat Mecmuası, İçtimaiyat Mecmuası, Yeni Mecmua ve Türk Yurdu olmak üzere çeşitli dergilerde yazılar yazdı. Yazar bir dönem Ermeni soykırımı iddiaları ile işgal mahkemesi tarafından yargılandı. Üzerine atılan suçlamayı kesinlikle reddeden Gökalp, 1919 yılında İngilizler tarafından Malta Adası'na sürgüne yollandı. Burada kaldığı süre boyunca ailesiyle yaptığı mektuplaşmaları daha sonra Malta Mektupları adıyla kitap haline getirdi. 1923 yılında Maarif Vekaleti Telif ve Tercüme Heyeti Başkanlığı'na atanan Gökalp yeniden Diyarbakır milletvekili olarak seçildi. Osmanlı devletinin yıkılma sürecinde milli kimlik arayışına giren ünlü isim temelde Türkçülük ve milliyetçilik düşüncelerini benimsemişti. Saray edebiyatına karşı görüşte olarak halk edebiyatını ortaya koyan isim, batının ise bilimsel ve teknolojik gelişmelerin örnek aldı. Siyasi görüşlerin ve toplumsal olayların anlatıldığı birçok makaleyi kaleme alarak Türkçülük düşüncesini sistemleştirdi. Milli edebiyatın kurulup gelişmesinde büyük rol oynayan değerli isim Oğuzculuk ve Turancılık fikirlerinin de destekçisi oldu. Ziya Gökalp’in Edebi Kişiliği Toplum ve özgürlük adına edindiği düşüncelerini ifade etmek için şiir ve edebiyat alanlarından yararlanan Ziya Gökalp, edebi kişiliği ile öne çıkmış bir isimdir. Şiiri şuur için araç edindiğini açıkça ifade eden Ziya Gökalp, dil bilgisine büyük önem vermiş bir isimdir. Bu yönü sayesinde batı dillerinde kullanılan sözcüklerden yeni sözcükler ortaya çıkarmayı başarmıştır. Ayrıca bu konudaki düşüncelerine yer verdiği Lisan şiiri ile Türkçe dilinin önemini vurgulamıştır. Şiir ve kitaplarında sade bir dil kullanmayı tercih etmiş ve sanatların bulunmadığı yalın bir dil kullanmıştır. Yazarın mutlaka okunması gereken bazı önemli sözleri şu şekildedir; Sakın hakkım var deme. Hak yok, vazife vardır! Sen ben yokuz, biz varız. Türkleri sevmeyen bir Kürt, Kürt değildir, Kürtleri sevmeyen bir Türk de Türk değildir. Düşünmek ve söylemek kolay, fakat yaşamak, hele başarı ile sonuçlandırmak çok zordur. Ülkü uğrunda gönüller delidir. Kişiler ülkü uğrunda ölmelidir. Düşmanın ülkesi viran olacak, Türkiye büyüyüp turan olacak. Türklük, hem mefkurem, hem de kanımdır Sırtımdan alınmaz, çünkü kürk değil! Türklük haddine mi Türk değil! diyen Soyca Türk olsa da piçtir’, Türk değil!. Türk varken, İslamiyet, emindir bu ülkede! Çabuk kesme Vezirim, ümidini, Tanrıdan Biz dinin askeriyiz, Odur dini Yaradan. Şimdi bir elçi gönder düşmanın Kayserine, Desin “Harbe hazırdır askerimiz, yarına !” Lakin iyi değildir boş yere kan akıtmak, Zavallı köylüleri, birdenbire dağıtmak Bildirirse şartını, biz de sulhe hazırız! Bu anda karşısına çıkar düşman elçisi Almış onu, getirmiş, olmak için bekçisi. Ziya Gökalp'in Eserleri Topluma dair düşüncelerini belirttiği yazılarının yanı sıra önemli şiir kitaplarına da imza atan Ziya Gökalp, bütün eserlerinde farklı düşüncelerine değinmiş ve kendini bu şekilde ifade etmeyi tercih etmiştir. İlk şiir kitaplarından biri olan Kızıl Elma, günümüze kadar gelmiş olan önemli eserlerden biridir. Toplumsal konuları fazlasıyla ele almasından dolayı, sosyolog unvanına da sahip olmuş ve Genç Kalemler ve Türk Yurdu gibi dergilerde bu konulara yer verdiği yazılar yazmıştır. Türkçülüğün Esasları eseri ile Türkçülüğün önemini vurgulamış ve Milliyetçilik kurallarını belli bir sistem çerçevesinde kaleme almıştır. 1923 yılında yayımlanan bu eseri tüm kitapları arasında en çok bilinenidir. Kitapta yazarın gençlik döneminden itibaren Türkçülük hakkında düşünceleri ve yeni kurulan devletin hareketleri yer alır. İşlemeye çalıştığı fikirlerin büyük kısmında yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ne şekil verecek öneriler bulunur. Daha sonra yaşadığımız Cumhuriyet inkılaplarında da Ziya Gökalp’in görüşleri hayat bulmuştur. Kitapta sadece geçmişe yönelik tarihi yaklaşımlar bulunmaz. Aynı zamanda geleceğe yön veren satırlar da yer alır. [renkbox baslik="Mehmet Rauf Kimdir? Hayatı ve Eserleri" link=" resim=" renk="mavi" yenisekme="hayir"][/renkbox] Türkçülüğün tarihinden başlayarak Türklüğün tanımı dil, din, halk, tarih, kültür, medeniyet gibi konular ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır. Bunlar dışında; Yeni Hayat, Altın Işık, Altın Destan, Üç Cereyan, Türk Medeniyet Tarihi ve Kuğular yazarın diğer önemli eserleri arasında yer almaktadır. Topum için sanat düşüncesini benimsemiş bir yazar ve sosyolog olarak, eserlerinde her zaman toplum ve halkı ilgilendiren konuları ele almıştır.
ziya gökalp hayatı edebi kişiliği ve eserleri