Bakara Suresi 159-162. Ayetler – Ayetleri Gizlemek Küfürdür. Bakara Suresi 158. Ayet – Geleneğin Kur’an ve Sünnet Anlayışı. Bakara Suresi 155-157. Ayetler – Sıkıntıyı Bunalıma Dönüştürmemek. Bakara Suresi 183-186. Ayetler – Oruç. Bakara Suresi 154. SayınAdnan Oktar'ın Hud Suresi, 2 ile ilgili Kuran Tefsiri. Kuran Tefsiri > Hud Suresi, 2. 1 - Fatiha Suresi 115 - Ve sabret. Gerçekten Allah, iyilik HudSuresi 110-111. Ayet Tefsiri. Hud Suresi 112. Ayet Tefsiri. Senin yanında hak yola dönenlerle birlikte, sana buyurulduğu gibi dosdoğru ol! Siz de azıp sapmayın. Allah, yaptıklarınızı çok iyi görmektedir. Kaynak : Hud Suresi 113. Ayet Tefsiri. Hud Suresi 114-115. Ayet Tefsiri. Hud Suresi 116-117. Ayet Tefsiri Hud Suresi Tefsiri. HUD SURESİ. Mekke'de inmiştir. 123 âyettir. Sûreyi Takdim. Hûd sûresi Mekke'de inmiştir. İslaimn temel inançlarına, "Tevhid, ri-sâlet, Öldükten sonra dirilme ve hesaba" ağırlık verir. Peygamber (s.a.v.)'in müşriklerden gördüğü eziyetler dolayısıyle ona teseliî etmek için peygamberlerin kıssalarına Kuran Meali ve Tefsiri. Hûd Suresi 29. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri ArapçaModern ve Klasik Telegram kanalımız açılmıştır. Canlı yayınlar yapılacaktır. Aşağıdaki kanal linkine üye olanlar, canlı ders günlerinde mesajlla bilgi qETT. ❬ Önceki Sonraki ❭ Your browser doesn’t support HTML5 audio وَٱصْبِرْ فَإِنَّ ٱللَّهَ لَا يُضِيعُ أَجْرَ ٱلْمُحْسِنِينَ Vasbir fe innallâhe lâ yudîu ecrel muhsinînmuhsinîne. Sabret! Çünkü, Allah iyilik edenlerin mükâfatını zayi etmez. Türkçesi Kökü Arapçası ve sabret ص ب ر وَاصْبِرْ şüphesiz فَإِنَّ Allah اللَّهَ لَا zayi etmez ض ي ع يُضِيعُ ecirlerini ا ج ر أَجْرَ iyilik yapanların ح س ن الْمُحْسِنِينَ Diyanet İşleri Başkanlığı Sabret! Çünkü, Allah iyilik edenlerin mükâfatını zayi etmez. Diyanet Vakfı Ey Muhammed! Sabırlı ol, çünkü Allah güzel iş yapanların mükâfatını zayi etmez. Elmalılı Hamdi Yazır Sadeleştirilmiş Ve sabret, çünkü Allah iyi davrananların mükafatını ziyan etmez. Elmalılı Hamdi Yazır Ve sabret! Çünkü Allah iyilik edenlerin mükafatını yitirmez. Ali Fikri Yavuz Ey Rasûlüm, kavminin eziyetlerine ve ibadete sabret; çünkü Allah, iyilik edenlerin mükâfatını zayi etmez. Elmalılı Hamdi Yazır Orijinal Ve sabr et zira Allah muhsinlerin ecrini zayi´ etmez Fizilal-il Kuran Müşriklerin sana çektirdikleri sıkıntılara karşı sabret; çünkü Allah, iyi davranışları ödülsüz bırakmaz. Hasan Basri Çantay Sabr-u sebat et. Zîrâ Allah iyi hareket edenlerin mükâfatını zaayi etmez. İbni Kesir Sabret, çünkü Allah ihsan edenlerin ücretini zayi etmez. Ömer Nasuhi Bilmen Ve sabret. Zira şüphe yok ki, Allah Teâlâ muhsin olanların mükâfaatını zâyi etmez. Tefhim-ul Kuran Ve sabret. Gerçekten Allah, iyilik yapanların ecrini kaybetmez. Hud Suresi’nin içerisinde Hz. Hud dışında da çok sayıda peygamber ile onların kıssalarına yer verilmektedir. Bu bağlamda; Hz. Salih, Hz. İbrahim, Hz. Lut, Hz. Şuayb ve Hz. Musa’nın isimleri de sure içerisinde yer almaktadır. Nuh Tufanı hakkında geniş bir yer ayrılan surede; öldükten sonra dirilme, peygamberlik ve diğer ceza konularında da yer verilmektedir. Hud Suresi, Kur’an-ı Kerim okunurken dikkat çeken bir suredir. Bu nedenle de surenin başta meali olmak üzere, Arapça ve Türkçe okunuşları da araştırılmaktadır. Hud Suresi ile ilgili araştırılan tüm bilgiler ise aşağıda yer Suresi Türkçe Okunuşu1. Elif lam ra kitabün uhkimet ayatühu sümme füssılet mil ledün hakımin habır2. Ella ta'büdu illellah innenı leküm minhü nezıruv ve beşır3. Ve enistağfiru rabbeküm sümme tubu ileyhi yümettı'küm metaan hasenen ila ecelim müsemmev ve yü'ti külle zı fadlin fadleh ve in tevellev fe innı ehafü aleyküm azabe yevmin kebır4. İlellahi merciuküm ve hüve ala külli şey'in kadır5. E la ninehüm yesunu sudurahüm li yestahfu minh e la hıyne yestağşune siyabehüm ya'lemü ma yüsirrune ve ma yu'linun innehu alımüm bi zatis sudur6. Ve ma min dabbetin fil erdı illa alellahi rizkuha ve ya'lemü müstekarraha ve müstevdeaha küllün fı kitabim mübın7. Ve hüvellezı halekas semavati vel erda fı sitteti eyyamiv ve kane arşühu alel mai li yeblüveküm eyyüküm ahsenü amela ve le in kulte inneküm meb'usune mim ba'dil mevti le yekulennellezıne keferu in haza illa sıhrum mübın8. Ve le in ehharna anhümül azabe ila ümmetim ma'dudetil le yekulünne ma yahbisüh e la yevme ye'tıhim leyse masrufen anhüm ve haka bihim ma kanu bihı yestehziun9. Ve lein ezaknel insane minna rahmeten sümme neza'naha minh innehu leyeusün kefur10. Ve lein ezaknahü na'mae ba'de darrae messethü le yekulenne zehebes seyyiatü annı innehu le ferihun fe hur11. İllellezıne saberu ve amilus salihat ülaike lehüm mağfiratüv ve ecrun kebır12. Fe lealleke tarikum ba'da ma yuha ileyke ve daikum bihı sadruke ey yekulu lev la ünzile aleyhi kenzün ev cae meahu melek innema ente nezır vallahü ala külli şey'iv vekıl13. Em yekulunefterah kul fe'tu bi aşri süverim mislihı müfterayativ ved'u menisteta'tüm min dunillahi in küntüm sadikıyn14. Fe illem yestecıbu leküm fa'lemu ennema ünzile bi ılmillahi ve el la ilahe illa hu fe hel entüm müslimun15. Men kane yürıdül hayated dünya ve zıneteha nüveffi ileyhim a'malehüm fıha ve hüm fıha la yübhasun16. Ülaikellezıne leyse lehüm fil ahırati illen nar ve habita ma saneu fıha ve batılüm ma kanu ya'm'lun17. E fe men kane ala beyyinetim mir rabbihı ve yetluhü şahidüm minhü ve min kablihı kitabü musa imamev ve rahmeh ülaike yü'minune bih ve mey yekfür bihı minel ahzabi fen naru mev'ıdüh fe la tekü fı miryetim minhü innehül hakku mir rabbike ve lakinne ekseran nasi la yü'minun18. Ve men azlemü mimmeniftera alellahi keziba ülaike yu'radune ala rabbihim ve yekulül eşhadü haülaillezıne kezebu ala rabbihim e la la'netüllahi alez zalimın19. Ellezıne yesuddune an sebılillahi ve yebğuneha ıveca ve hüm bil ahırati hüm kafirun20. Ülaike lem yekunu mu'cizıne fil erdı ve ma kane lehüm min dunillahi min evliya' yüdaafü lehümül azabv ma kanu yestetıy'unes sem'a ve ma kanu yübsırun21. Ülaikellezıne hasiru enfüsehüm ve dalle anhüm ma kanu yefterun22. La cerame ennehüm fil ahırati hümül ahserun23. İnnellezıne amenu ve amilus salihati ve ahbetu ila rabbihim ülaike ashabül cenneh hüm fıha halidun24. Meselül ferıkayni kel a'ma vel esammi vel baıyri ves semiy' hel yesteviyani mesela e fe la tezekkerun25. Ve le kad erselna nuhan ila kamihı innı leküm nezırum mübın26. El la ta'büdu illellah innı ehafü aleyküm azabe yevmin elım27. Fe kalel meleüllezıne keferu min kavmihı ma nerake illa beşeram mislena ve ma neraket tebeake ilellezıne hüm erazilüna bediyer ra'y ve ma nera leküm aleyna min fadlim bel nezunüküm kazibın28. Kale ya kavmi eraeytüm in küntü ala beyyinetim mir rabbı ve atanı rahmetem min ındihı fe ummiyet aleyküm e nülzimükümuha ve entüm leha karihun29. Ve ya kavmi la es'elüküm aleyhi mala in ecriye illa alellahi ve ma ene bi taridillezıne amenu innehüm mülaku rabbihim ve laninnı eraküm kavmen techelun30. Ve ya kavmi mey yensurunı minellahi in taredtühüm e fela tezekkerun31. Ve la ekulü leküm ındı hazinüllahi ve la a'lemül ğaybe ve la ekulü innı meleküv ve la ekulü lillezıne tezderı a'yünüküm ley yü'tiyehümüllahü hayra allahü a'lemü bima fı enfüsihim innı izel le minez zalimın32. Kalu ya nuhu kad cadeltena fe ekserte cidalena fe'tina bima teıdüna in künte mines sadikıyn33. Kale innema ye'tıküm bihillahü in şae ve ma entüm bi mu'cizın34. Ve la yenfeuküm nushıy in eradtü en ensaha leküm in kanellahü yürıdü ey yuğviyeküm hüve rabbüküm ve ileyhi türceun35. Em yekulunefterah kul inifteraytühu fe aleyye icramı ve ene birıüm mimma tücrimun36. Ve uhıye ila nuhın ennehu ley yü'mine min kavmike illa men kad amene fe la tebteis bima kanu yef'alun37. Vasneıl fülke bi a'yünina ve vahyina ve la tühatıbnı fillezıne zalemu innehüm muğrakun38. Ve yasneul fülke ve küllema merra aleyhi meleüm min kavmihı sehıru minh kale in tesharu minna fe inna nesharu minküm kema tesharun39. Fe sevfe ta'lemune mey ye'tıhi azabüy yuhzıhi ve yehıllü aleyhi azabüm mükıym40. Hatta iza cae emruna ve farat tennuru kulnahmil fıha min küllin zevceynisneyni ve ehleke illa men sebeka aleyhil kavlü ve men amen ve ma amene meahu illa kalıl41. Ve kalerkebu fıha bismillahi mecraha ve mürsaha inne rabbı le ğafurur rahıym42. Ve hiye tecrı bihim fı mevcin kel cibali ve nada nuhunibnehu ve kane fı ma'ziliy ya büneyyerkem meana ve la teküm meal kafirın43. Kale seavı ila cebeliy ya'sımünı minel ma' kale la asımel yevme min emrillahi illa mer rahım ve hale beynehümel mevcü fe kane minel muğrakıyn44. Ve kıyle ya erdubleıy maeki ve ya semaü akliıy ve ğıdal maü ve kudıyel emru vestevet alel cudiyyi ve kıyle bu'del lil kavmiz zalimın45. Ve nada nuhur rabbehu fe kale rabbi innebnı min ehlı ve inne va'dekel hakku ve ente ahkemül hakimın46. Kale ya nuhu innehu leyse min ehlik innehu amelün ğayru salihın fe la tes'elni ma leyse leke bihı ılm innı eızuke en ketune minel cahilın47. Kale rabbi innı euzü bike en es'eleke ma leyse lı bihı ılm ve illa tağfirlı ve terhamnı eküm minel hasirın48. Kıyle ya nuhuhbıt bi selamim minna ve berakatin aleyke ve ala ümemim mimmem meak ve ümemün senümettiuhüm sümme yemessühüm minna azabün elım49. Tilke min embail ğaybi nuhıyha ileyk ma künte ta'lemühü ente ve la kavmüke min kabli haza fasbirv innel akıbete lil müttekıyn50. Ve ila adin ehahüm huda kale ya kavmı'büdüllahe ma leküm min ilahin ğayruh in entüm illa müfterun51. Ya kavmi la es'elüküm aleyhi ecra in ecriye illa alellezı fetaranı e fe la ta'kılun52. Ve ya kavmistağfiru rabbeküm sümme tubu ileyhi yürsilis semae aleyküm midrarav ve yezidküm kuvveten ila kuvvetiküm ve la tetevellev mücrimın53. Kalu ya hudü ma ci'tena bi beyyinetiv ve ma nahnü bi tarikı alihetina an kavlike ve ma nahnü leke bi mü'minın54. İn nekulü illa'terake ba'du alilhetina bi su' kale innı üşhidüllahe veşhedu ennı berıüm mimma tüşrikun55. Min dunihı fekıdunı cemıan sümme la tünzırun56. İnnı tevekkeltü alellahi rabbı ve rabbiküm ma min dabbetin illa hüve ahızüm binasıyetiha inne rabbı ala sıratım müstekıym57. Fe in tevellev fe kad eblağtüküm ma ürsiltü bihı ileyküm ve yestahlifü rabbı kavmen ğayraküm ve la tedurrunehu şey'a inne rabbı ala külli şey'in hafıyz58. Ve lemma cae emruna necceyna hudev vellezıne amenu meahu bi rahmetim minna ve ncceynahüm min azabin ğalıyz59. Ve tilke adün cehadu bi ayati rabbihim ve asav rusülehu vettebeu emra külli cebbarin anıd60. Ve ütbiu fı hazihid dünya la'netev ve yevmel kıyameh e la inne aden keferu rabbehüm e la bu'del li adin kavmi hud61. Ve ila semude ehahüm saliha kale ya kavmı'büdüllahe maleküm min ilahin ğayruh hüve enşeeküm minel erdı vesta'meraküm fıha festağfiruhü sümme tubu ileyh inne rabbı karıbüm mücıb62. Kalu ya salihu kad künte fına mercüvven kable haza etenhana en na'büde ma ya'büdü abaüna ve innena le fı şekkim mimma ted'una ileyhi mürıb63. Kale ya kavmi eraeytüm in küntü ala beyyinetim mir rabbı ve atanı minhü rahmetem fe mey yensurunı minellahi in asaytühu fe ma tesıdunenı ğayra tahsır64. Ve ya kavmi hazihı nakatüllahi leküm ayeten fezeruha te'kül fı erdıllahi ve la temessuha bi suin fe ye'huzeküm azabün karıb65. Fe akaruha fe kale metetteu fı dariküm selasete eyyam zalike va'dün ğayru mekzub66. Felemma cae emruna necceyna salihav vellezıne amenu meahu bi rahmetim minna ve min hızyi yevmiiz inne rabbeke hüvel kaviyyül azız67. Ve ehazellezıne zalemüs sayhatü fe asbehu fı diyarihim casimın68. Kel el lem yağnev fıha e la inne semude keferu rabbehüm e la bu'del li semud69. Ve le kad cet rusülüna ibrahıme bil büşra kalu selama kale selamün fe ma lebise en cae bi ıclin hanız70. Felemma raa eydiyehüm la tesılu ileyhi nekirahüm ve evcese minhüm hıyfeh kalu la tehaf inna ürsilna ila kavmi lut71. Vemraetühu kaimetün fe dahıket fe beşşernaha bi ishaka ve miv verai ishaka ya'kub72. Kalet ya veyleta e elidü ve ene acuzüv ve haza ba'li şeyha inne haza le şey'ün acıb73. Kalu e ta'cebıne min emrillahi rahmetüllahi ve berakatühu aleykum ehlel beyv innehu hamıdüm mecıd74. Femma zehebe an ibrahımer rav'u ve caethül büşra yücadilüna fı kavmi lut75. İnne ibrahıme le halımün evvahüm münıb76. Ya ibrahımü a'rıd an haza innehu kad cae emru rabbik ve innehüm atıhüm azabün ğayru merdud77. Ve lemma caet rusülüna lutan sıe bihim ve daka bihim zer'av ve kale haza yevmün asıyb78. Ve caehu kavmühu yühraune ileyhi ve min kablü kanu ya'melunes seyyiat kale ya kavmi haülai benatı hünne atheru leküm fettekullahe ve la tuhzuni fı dayfı e leyse minküm racülür raşıd79. Kalu le kad alimte ma lena fı benatike min hakk ve inneke le ta'lemü ma nurıd80. Kale lev enne lı biküm kuvveten ev avı ila ruknin şedıd81. Kalu ya lutu inna rusülü rabbike ley yesılu ileyke fe esri bi ehlike bi kıd'ım minel leyli ve la yeltefit minküm ehadün illemraetek innehu müsıybüha ma esabehüm inne mev'ıdehümüs subh e leyses bi karıb82. Felemma cae emruna cealna aliyeha safileha ve emtarna aleyha hıcaratem min siccılim mendud83. Müsevvemeten ınde rabbik ve ma hiye minez zalimıne bi beıyd84. Ve ila medyene ehahüm şüayba kale ya kavmı'büdüllahe maleküm min ilahin ğayruhv ve la tenkusul mikyale vel mızane innı eraküm bi hayriv ve innı ehafü aleyküm azabe yevmim mühıyt85. Ve ya kavmi evfül mikyale vel mızane bil kıstı ve la tebhasün nase eşyaehüm ve la ta'sev fil erdı müfsidın86. Bekıyyetüllahi hayrul leküm in küntüm mü'minın ve ma ene aleyküm bi hafıyz87. Kalu ya şüaybü e salatüke te'müruke en netruke ma ya'büdü abaüna ev en nef'ale fı emvalina ma neşa' inneke le entel halımür raşıd88. Kale ya kavmi eraeytüm in küntü ala beyyinetim mir rabbı ve razekanı minhü rizkan hasena ve ma ürıdü en ühalifeküm ila ma enhaküm anh in ürıdü illel ıslaha mesteta't ve ma tevfıkıy illa billah aleyhi tevekkeltü ve ileyhi ünıb89. Ve ya kavmi la yecrimenneküm şikakıy ey yüsıybeküm mislü ma esabe kavme nuhın ev kavme hudin ev kavme salıh ve ma kavmü lutım minküm bi beıyd90. Vestağfiru rabbeküm sümme tubu ileyh inne rabbı rahıymüv vedud91. Kalu ya şüaybü ma nefkahü kesıram mimma tekulü ve inna le nerake fına daıyfa ve lev la rahtuke le racemnake ve ma ente aleyna bi aziz92. Kale ya kami erahtıy eazzü aleyküm minellha vettehaztümuhü veaeküm zıhriyya inne rabbı bi ma ta'melune mühıyt93. Ve ya kavmı'melu ala mekanetiküm innı amil sevfe ta'lemune mey ye'tıhi azabüy yuhzıhi ve men hüve kazib vertekıbu innı meaküm rakıyb94. Ve lemma cae emruna necceyna şüaybev vellezıne amenu meahu bi rahmetim minna ve ehazetillezıne zalemus sayhatü fe asbehu fı diyarihim casimın95. Keel lem yağnev fıha ela bu'del li medyene kema beıdet semud96. Ve le kad erselna musa bi ayatina ve sültanim mübın97. İla fir'avne ve meleihı fettebeu emra fir'avn ve ma emru fir'avne bi raşıd98. Yakdümü kavmehu yevmel kıyameti fe evradehümün nar ve bi'sel virdül mevrud99. Ve ütbiu fı hazihı la'netev ve yevmel kıyameh bi'ser rifdül merfud100. Zalike min embail kur nekussuhu aleyke minha kaimüv ve hasıyd101. Ve ma zalemnahüm ve lakin zalemu enfüsehüm fe ma ağnet anhüm alihetühümülteı yed'une min dunillahi min şey'il lemma cae meru rabbik ve ma zaduhüm ğayra tetbıb102. Ve kezalike ahzü rabbike iza ehazel kura ve hiye zalimeh inne ahzehu elimün şedıd103. İnne fı zalike le ayetel li men hafe azabel ahırah zalike yevmim meşhud104. Ve ma nüehhıruhu illa li ecelim ma'dud105. Yevme ye'ti la tekellemü nefsün illa bi iznih fe minhüm şekıyyüv ve seıyd106. Fe emmellezıne şeku fe fin nari lehüm fıha zefıruv ve şehiyk107. Halidıne fıha madametis semavatü vel erdu illa ma şae rabbük inne rabbeke fe'alül lima yürıd108. Ve emmellezıne süıdu fe fil cenneti halidıne fıha madametis semavatü vel erdu illa ma şae rabbük ataen ğayra meczuz109. Fe la tekü fı miryetim mimma ya'büdü haüla' ma ya'büdune illa kema ya'büdü abaühüm min kabl ve inna le müveffuhüm nesıybehüm ğayra menkus110. Ve le kad ateyna musel kitabe fahtülife fıh ve lev la kelimetün sebekat mir rabbike le kudiye beynehüm ve innehüm le fı şekkim minhü mürıb111. Ve inne külül lemma leyüveffiyennehüm rabbüke a'malehüm innehu bima ya'melune habır112. Festekım kema ümirte ve men tabe meake ve la tatğav innehu bi ma ta'melune besıyr113. Ve la terkenu ilellezıne zalemu fe temessekümün naru ve maleküm min dunillahi min evliyae sümme la tünsarun114. Ve ekımıs salate tarafeyin nehari ve zülefem minel leylv innel hasenati yüzhibnes seyyiat zalike zikra liz zakirın115. Vasbir fe innellahe la yüdıy'u ecral muhsinın116. Fe lev la kane minel kuruni min kabliküm ülu bekıyyetiy yenhevne anil fesadi fil erdı illa kalılem mimmen enceyna minhüm vettebeallezıne zalemu ma ütrifu fıhi ve kanu mücrimın117. Ve ma kane rubbüke li yühlikel kura bi zulmiv ve ehlüha muslihun118. Ve lev şae rabbüke le cealen nase ümmetev vahıdetev ve la yezalune muhtelifın119. İlla mer rahıme rabbük ve li zalike halekahüm ve temmet kelimetü rabbike le emleenne cehenneme minel cinneti ve nasi ecmeıyn120. Ve küllen nekussu aleyke mir embair rusüli ma nüsebbitü bihı füadek e caeke fı hazihil hakku ve emv'ızatü ve zikra lil mü'minın121. Ve kul lillezıne la yü'minuna'melu ala mekanetiküm inna amilun122. Ventezıru inna müntezırun123. Ve lillahi ğaybüs semavati vel erdı ve ileyhi yürceul emru küllühu fa'büdhü ve tevekkel aleyh ve ma rabbüke bi ğafilin amma ta'melunHud Suresi Anlamı1, 2. Elif Lâm Râ. Bu Kur'an; âyetleri, hüküm ve hikmet sahibi bulunan ve her şeyden hakkıyla haberdar olan Allah tarafından muhkem eksiksiz, sağlam ve açık kılınmış, sonra da Allah'tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye ayrı ayrı açıklanmış bir kitaptır. De ki "Şüphesiz ben size O'nun tarafından gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim."3. Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra da O'na tövbe edin ki sizi belirlenmiş bir süreye ömrünüzün sonuna kadar güzel bir şekilde yararlandırsın ve her fazilet sahibine faziletinin karşılığını versin. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin adınıza büyük bir günün azabından Dönüşünüz ancak Allah'adır. O, her şeye hakkıyla gücü İyi bilin ki onlar, O'ndan gizlenmek için, kalplerindeki düşmanlığı gizliyorlar. Yine iyi bilin ki, elbiselerine büründükleri zaman bile, Allah onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir. Çünkü O, göğüslerin özünü kalplerde olanı hakkıyla Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a âit olmasın. Her birinin dünyada duracakları yeri de, öldükten sonra emaneten konulacakları yeri de o bilir. Bunların hepsi açık bir kitapta Levh-i Mahfuz'da yazılı O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı konusunda sizi imtihan için, henüz Arş'ı su üstünde iken gökleri ve yeri altı gün içinde altı evrede yaratandır. Böyle iken "Ölümden sonra şüphesiz diriltileceksiniz" desen, inkarcılar "Mutlaka bu apaçık bir büyüdür" Andolsun, biz onlardan azabı belirli bir süreye kadar geciktirsek, o zaman da mutlaka "Onu ne alıkoyuyor?" derler. İyi bilin ki, azap onlara geleceği gün, kendilerinden bir daha uzaklaştırılmaz ve alay etmekte oldukları şey, kendilerini çepeçevre kuşatmış Eğer insana tarafımızdan bir rahmet nimet tattırır da, sonra bunu ondan çekip alırsak, şüphesiz o ümitsiz ve nankör Ama kendisine dokunan bir sıkıntıdan sonra, ona bir nimet tattırırsak mutlaka, "Kötülükler benden gitti" diyecektir. Çünkü o şımarık ve böbürlenen Ancak sabredip salih amel işleyenler böyle değildir. İşte onlar için bağışlanma ve büyük bir mükâfat Ey Muhammed! Belki de sen, müşriklerin "Ona bir hazine indirilseydi veya beraberinde bir melek gelseydi ya!" demelerinden dolayı sana vahyolunanlardan bir kısmını gözardı edeceksin ve o yüzden göğsün daralacak. Fakat sen, ancak bir uyarıcısın. Allah ise her şeye Yoksa "onu Kur'an'ı uydurdu" mu diyorlar? De ki "Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi Allah'tan başka gücünüzün yettiklerini de yardıma çağırıp, siz de onun gibi uydurma on sûre getirin."14. Eğer size bu konuda cevap veremedilerse, bilin ki o Kur'an ancak Allah'ın ilmiyle indirilmiştir ve O'ndan başka hiçbir ilah yoktur. Artık müslüman oluyor musunuz?15. Kim yalnız dünya hayatını ve onun zinetini isterse, biz onlara yaptıklarının karşılığını orada tastamam öderiz. Orada onlar bir eksikliğe İşte onlar, kendileri için âhirette ateşten başka bir şey olmayan kimselerdir. Dünyada yaptıkları şeyler, orada boşa gitmiştir. Zaten bütün yapmakta oldukları da boş Rabbi katından açık bir delile dayanan kimse, yalnız dünyalık isteyen kimse gibi midir? Kaldı ki, bu delili Rabbinden bir şahit Kur'an ve bir de ondan Kur'an'dan önce bir önder ve bir rahmet olarak indirilmiş olan Mûsâ'nın kitabı Tevrat desteklemektedir. İşte bunlar ona Kur'an'a inanırlar. Gruplardan her kim onu inkar ederse, ateş onun varacağı yerdir. Ondan hiç şüphen olmasın. Şüphesiz o, Rabbin tarafından bildirilmiş gerçektir. Fakat insanların çoğu Kim Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalimdir? İşte bunlar, Rablerine arz edilecekler ve şâhitler de, "Rablerine karşı yalan söyleyenler işte bunlardır" diyeceklerdir. Biliniz ki, Allah'ın lâneti zalimler Onlar halkı Allah yolundan alıkoyan ve onu eğri ve çelişkili göstermek isteyen kimselerdir. Hem de onlar ahireti inkâr edenlerin ta Onlar yeryüzünde Allah'ı âciz bırakabilecek değillerdir. Onların Allah'tan başka sığınabilecekleri bir yardımcıları da yoktur. Azap onlar için kat kat artırılacaktır. Çünkü onlar gerçekleri işitmeğe tahammül edemiyorlar, hem de İşte bunlar, kendilerini ziyana uğratan kimselerdir. Uydurmakta oldukları şeyler de kendilerini yüz üstü bırakıp kaybolup Şüphesiz bunlar ahirette en çok ziyana İman edip, salih ameller işleyen ve Rablerine gönülden bağlananlara gelince, işte onlar cennetliklerdir. Onlar orada ebedi Bu iki zümrenin durumu, kör ve sağır ile gören ve işiten kimseler gibidir. Bunların durumları hiç birbirlerine denk olur mu? Hâlâ düşünmez misiniz?25. Andolsun, biz Nûh'u kavmine peygamber olarak gönderdik. Onlara şöyle dedi "Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım."26. "Allah'tan başkasına ibadet ve kulluk etmeyin. Doğrusu ben sizin adınıza elem dolu bir günün azabından korkuyorum."27. Kavminin inkâr eden ileri gelenleri, "Biz, senin ancak bizim gibi bir insan olduğunu görüyoruz. İlk bakışta sana uyanların da ancak en aşağılıklarımızdan ibaret olduğunu görüyoruz. Sizin bize karşı herhangi bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Aksine sizin yalancı kimseler olduğunuzu sanıyoruz" Nûh dedi ki "Ey Kavmim! Söyleyin bakalım; şâyet ben Rabbimden gelen apaçık bir delil üzerinde isem ve O kendi katından bana bir rahmet vermiş de, siz ona karşı kör kalmışsanız, onu istemediğiniz halde, biz sizi ona zorlayacak mıyız?"29. "Ey kavmim! Buna karşı ben sizden herhangi bir mal da istemiyorum. Benim mükâfatım ancak Allah'a âittir. Ben o iman edenleri teklifinize uyarak kovacak da değilim. Çünkü onlar Rablerine kavuşacaklardır. Fakat ben sizin bilgisizce davranan bir toplum olduğunuzu görüyorum."30. "Ey kavmim! Eğer ben onları kovarsam, beni Allah'tan kim koruyabilir? Hiç düşünmüyor musunuz?"31. Size ben, "Allah'ın hazineleri yanımdadır", demiyorum; gaybı da bilmem. "Ben bir meleğim" de demiyorum. Sizin hor gördüğünüz kimseler için, "Allah onlara asla hiçbir hayır vermez" de diyemem. Allah onların içlerindekini daha iyi bilir. Böyle bir şey söylersem o zaman ben gerçekten zâlimlerden Dediler ki "Ey Nûh! Bizimle tartıştın ve tartışmayı uzattın. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi kendisiyle bizi tehdit ettiğin azabı getir."33. Nûh dedi ki "Onu size, dilerse ancak Allah getirir ve siz Allah'ı âciz bırakamazsınız."34. Ben size öğüt vermek istesem de, eğer Allah sizi azdırmak istemişse, öğüdüm size fayda vermez. O, sizin Rabbinizdir ve O'na Ey Muhammed! Yoksa "Onu Kur'an'ı kendisi uydurdu" mu diyorlar? De ki "Eğer onu uydurmuşsam, suçum bana âittir. Ben de sizin işlemekte olduğunuz suçlardan uzağım."36. Nûh'a vahyolundu ki "Kavminden daha önce iman etmiş olanlardan başka, artık hiç kimse iman etmeyecek. O halde, onların yapmakta oldukları şeylerden dolayı üzülme."37. "Gözetimimiz altında ve vahyimize göre gemiyi yap. Zulmedenler hakkında bana bir şey söyleme. Çünkü onlar suda boğulacaklardır."38. Nûh gemiyi yapıyordu. Kavminden ileri gelenler her ne zaman yanına uğrasalar, onunla alay ediyorlardı. Dedi ki "Bizimle alay ediyorsanız, sizin bizimle alay ettiğiniz gibi biz de sizinle alay edeceğiz."39. Artık, geldiği kimseyi rezil eden azabın kime geleceğini, kimin üzerine sürekli bir azabın ineceğini ileride Nihayet emrimiz gelip, tandır kaynamaya başlayınca sular coşup taşınca Nûh'a dedik ki "Her cins canlıdan erkekli dişili birer çift, bir de kendileri hakkında daha önce hüküm verilmiş olanlar dışındaki âilen ile iman edenleri ona yükle." Ama, onunla beraber sadece pek az kimse iman Nûh, "Binin ona. Onun yüzüp gitmesi de durması da Allah'ın adıyladır. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir." Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu. Nûh, ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna, "Yavrucuğum, bizimle beraber sen de bin, inkârcılarla birlikte olma" diye O, "Ben, kendimi sudan koruyacak bir dağa sığınacağım" dedi. Nûh, "Bugün Allah'ın rahmet ettikleri hariç, onun azabından korunacak hiç kimse yoktur" dedi. Derken aralarına dalga giriverdi de oğlu boğulanlardan "Ey yeryüzü! Yut suyunu. Ey gök! Tut suyunu" denildi. Su çekildi, iş bitirildi. Gemi de Cûdî'ye oturdu ve "Zalimler topluluğu Allah'ın rahmetinden uzak olsun!" Nûh Rabbine seslenip şöyle dedi "Rabbim! Şüphesiz oğlum da âilemdendir. Senin va'din elbette gerçektir. Sen de hükmedenlerin en iyi hükmedenisin."46. Allah, "Ey Nûh! O asla senin âilenden değildir. Onun yaptığı, iyi olmayan bir iştir. O halde hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi benden isteme. Ben sana cahillerden olmamanı öğütlerim" Nûh, "Rabbim! Şüphesiz ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana acımazsan, şüphesiz ziyana uğrayanlardan olurum" Ona denildi ki "Ey Nûh! Sana ve seninle birlikte bulunanlardan birçok ümmete bizden esenlik ve bereketlerle gemiden in. Daha bir takım ümmetler de olacak ki, biz onları dünyada yararlandıracağız. Sonra da bizden kendilerine elem dolu bir azap dokunacak."49. İşte bunlar, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları ne sen biliyordun ne de kavmin. O halde sabret. Çünkü iyi sonuç Allah'a karşı gelmekten sakınanların Âd kavmine de kardeşleri Hûd'u gönderdik. Hûd şöyle dedi "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Ondan başka sizin hiçbir ilahınız yoktur. Siz, sadece iftira ediyorsunuz."51. "Ey kavmim! Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, ancak beni yaratana âittir. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?"52. "Ey kavmim! Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra ona tövbe edin ki, üzerinize bol bol yağmur göndersin ve gücünüze güç katsın. Günahkârlar olarak yüz çevirmeyin."53. Dediler ki "Ey Hûd! Sen bize açık bir mucize getirmedin. Biz de senin sözünle ilahlarımızı bırakacak değiliz. Biz sana iman edecek de değiliz."54, 55. Biz sadece şunu söyleriz "Seni, ilahlarımızdan biri fena çarpmış." Hûd dedi ki "İşte ben Allah'ı şâhit tutuyorum. Siz de şâhit olun ki, ben sizin Allah'ı bırakıp da O'na ortak koştuğunuz şeylerden uzağım. Haydi hepiniz toptan bana tuzak kurun, sonra da bana göz açtırmayın."56. "İşte ben, hem benim, hem sizin Rabbiniz olan Allah'a dayandım. Yer-yüzünde bulunan hiçbir canlı yoktur ki, Allah, onun perçeminden tutmuş olmasın. Şüphesiz Rabbim dosdoğru bir yol üzerindedir."57. "Eğer yüz çevirirseniz; bilin ki ben, benimle gönderileni size tebliğ ettim. Rabbim dilerse sizden başka bir kavmi sizin yerinize getirir ve siz ona bir zarar veremezsiniz. Şüphesiz Rabbim, her şeyi koruyup gözetendir."58. Helâk emrimiz gelince, Hûd'u ve beraberindeki iman etmiş olanları, tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. Onları ağır bir azaptan İşte Âd kavmi! Rablerinin âyetlerini inkâr ettiler. Onun peygamberlerine karşı geldiler ve inatçı her zorbanın emrine uydular!60. Onlar, hem bu dünyada, hem de kıyamet gününde lanete uğratıldılar. Biliniz ki Âd kavmi, Rablerini inkâr etti. Yine biliniz ki Hûd'un kavmi Âd Allah'ın rahmetinden Semûd kavmine de kardeşleri Salih'i peygamber gönderdik. Dedi ki "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin ondan başka hiçbir ilahınız yok. O sizi yeryüzünden topraktan yarattı ve sizi oranın imarında görevli ve buna donanımlı ise ondan bağışlanma dileyin; sonra da ona tövbe edin. Şüphesiz Rabbim yakındır ve dualara cevap Onlar şöyle dediler "Ey Salih! Bundan önce sen, aramızda ümit beslenen bir kimseydin. Şimdi babalarımızın taptıklarına tapmamızı bize yasaklıyor musun? Şüphesiz, biz senin bizi çağırdığın şeyden derin bir şüphe içindeyiz."63. Salih dedi ki "Ey kavmim! Söyleyin bakayım, eğer ben Rabbim tarafından apaçık bir delil üzerinde isem ve bana tarafından bir rahmet peygamberlik vermişse ona karşı geldiğim takdirde beni Allah'dan kim koruyabilir? Demek ki zarara uğratmaktan başka bana katkınız olmaz."64. "Ey kavmim! İşte size mucize olarak Allah'ın dişi bir devesi. Bırakın onu, Allah'ın arzında yayılıp otlasın. Ona kötülük dokundurmayın, yoksa sizi yakın bir azap yakalar."65. Derken onu kestiler. Salih dedi ki "Yurdunuzda üç gün daha yaşayın. Sonra helak olacaksınız. İşte bu, yalanlanamayacak bir tehdittir."66. Helâk emrimiz geldiğinde Salih'i ve beraberindeki iman etmiş olanları tarafımızdan bir rahmetle helaktan ve o günün rezilliğinden kurtardık. Şüphesiz Rabbin mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet Zulmedenleri o korkunç uğultulu ses yakaladı da yurtlarında diz üstü Sanki orada hiç yaşamamışlardı. Biliniz ki Semûd kavmi Rablerini inkâr etti. Yine biliniz ki Semûd kavmi Allah'ın rahmetinden Andolsun, elçilerimiz melekler, İbrahim'e müjde getirip "Selâm sana!" dediler. O, "Size de selâm" dedi ve kızartılmış bir buzağı getirmekte Ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve onlardan dolayı içinde bir korku duydu. Dediler ki "Korkma, çünkü biz Lût kavmine gönderildik."71. İbrahim'in karısı ayakta idi. Bu sözleri duyunca güldü. Ona da İshak'ı müjdeledik; İshak'ın arkasından da Yakûb' Karısı, "Vay başıma gelenler! Ben bir kocakarı ve bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım? Gerçekten bu çok şaşılacak bir şey!" Melekler, "Allah'ın emrine mi şaşıyorsun? Allah'ın rahmeti ve bereketi size olsun ey peygamber ocağının ev halkı! Şüphesiz O övülmeye layıktır, şanı yücedir." İbrahim'in korkusu gidip, kendisine müjde gelince Lût kavmi hakkında bizim elçilerimizle tartışmaya Çünkü İbrahim çok içli ve Allah'a yönelen bir Elçilerimiz, "Ey İbrahim bundan vazgeç! Çünkü Rabbinin emri kesin olarak gelmiştir. Şüphesiz onlara geri döndürülemeyecek bir azap gelecektir" Elçilerimiz Lût'a gelince onların yüzünden üzüldü, göğsü daraldı ve "Bu çok zor bir gün" Kavmi, konuklarıyla çirkin ilişkide bulunmak üzere ona doğru koşa koşa geldiler. Zaten onlar önceden de bu tür çirkin işleri yapıyorlardı. Lût dedi ki "Ey Kavmim! İşte kızlarım. Onlarla nikahlanmanız sizin için daha temizdir. Allah'a karşı gelmekten sakının ve konuklarıma karşı beni rezil etmeyin. İçinizde hiç aklı başında bir adam yok mu?"79. Onlar, "İyi biliyorsun ki kızlarında bizim gözümüz yok. Sen bizim ne istediğimizi çok iyi biliyorsun" Lût da "Keşke size karşı koyacak bir gücüm olsaydı, ya da sağlam bir desteğe dayanabilseydim" Konukları şöyle dedi "Ey Lût! Biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla ulaşamayacaklar. Geceleyin bir vakitte aileni al götür. İçinizden kimse ardına bakmasın. Ancak karın müstesna. Onu bırak. Çünkü onların kavminin başına gelecek olan azap, onun başına da gelecektir. Onların azabla buluşma zamanı sabahtır. Sabah yakın değil midir?!"82, 83. Azap emrimiz gelince oranın altını üstüne getirdik. Üzerine de Rabbinin katında işaretlenmiş pişirilmiş balçıktan taşlar yağdırdık. Bunlar zalimlerden uzak Medyen halkına da kardeşleri Şu'ayb'ı peygamber gönderdik. O şöyle dedi "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin ondan başka hiçbir ilahınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın. Ben sizi bolluk içinde görüyorum. Ben sizin adınıza kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum."85. "Ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam yapın. İnsanların eşyalarını mallarını ve haklarını eksiltmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın."86. "Eğer inanan kimselerseniz Allah'ın bıraktığı helâl kazanç sizin için daha hayırlıdır. Ben sizin başınızda bir bekçi değilim."87. Dediler ki "Ey Şu'ayb! Babalarımızın taptığını, yahut mallarımız hakkında dilediğimizi yapmayı terk etmemizi sana namazın mı emrediyor. Oysa sen gerçekten yumuşak huylu ve aklı başında bir adamsın."88. Şu'ayb şöyle dedi "Ey kavmim! Söyleyin bakayım, ya ben Rabbimden gelen açık bir delil üzere isem ve katından bana güzel bir rızık vermişse!... Ben size yasakladığımı kendim yapmak istemiyorum. Ben sadece gücüm yettiğince sizi düzeltmek istiyorum. Başarım ancak Allah'ın yardımı iledir. Ben sadece ona tevekkül ettim ve sadece ona yöneliyorum."89. "Ey Kavmim! Bana karşı olan düşmanlığınız, Nûh kavminin veya Hûd kavminin, yahut Salih kavminin başına gelenin benzeri gibi bir felaketi sakın sizin de başınıza getirmesin. Ve unutmayın ki Lût kavmi sizden uzak değildir."90. "Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra ona tövbe edin. Şüphesiz Rabbim çok merhametlidir, çok sevendir."91. Dediler ki "Ey Şu'ayb! Dediklerinin çoğunu anlamıyoruz. Hem biz seni aramızda zayıf görüyoruz. Eğer kabilen olmasaydı seni taşa tutardık. Zaten sen bizce itibarlı biri değilsin."92. Şu'ayb şöyle dedi "Ey kavmim! Benim kabilem sizce Allah'tan daha itibarlı mı ki, O'na sırt çevirdiniz. Şüphesiz Rabbim sizin yaptıklarınızı kuşatmıştır."93. "Ey Kavmim! Elinizden geleni yapın. Şüphesiz ben de elimden geleni yapacağım. Rezil edici azabın kime geleceğini ve kimin yalancı olduğunu yakında bileceksiniz. Gözleyin. Şüphesiz ben de sizinle beraber gözlüyorum."94. Azap emrimiz gelince, Şu'ayb'ı ve onunla birlikte iman edenleri, katımızdan bir rahmetle kurtardık. Zulmedenleri ise o korkunç uğultulu ses yakaladı da yurtlarında dizüstü Sanki orada hiç yaşamamışlardı. Biliniz ki Semûd kavmi Allah'ın rahmetinden uzaklaştığı gibi Medyen halkı da 97. Andolsun, biz Mûsâ'yı âyetlerimizle ve apaçık bir mucize ile Firavun'a ve onun ileri gelen adamlarına peygamber gönderdik de ileri gelenler Firavun'un emrine uydular. Halbuki Firavun'un emri doğru Firavun, kıyamet gününde kavminin önüne geçecek ve onları ateşe götürecektir. Ne kötü varış yeridir orası!99. Onlar, hem bu dünyada, hem de kıyamet gününde lanete uğratıldılar. Ne kötü destektir onlara verilen destek!100. Ey Muhammed! Bunlar o memleketlerin haberlerinden bazılarıdır. Onları sana anlatıyoruz. Onlardan ayakta duranlar da var, yıkılıp gidenler Biz onlara zulmetmedik. Fakat onlar kendilerine zulmettiler. Rabbinin azap emri gelince Allah'ı bırakıp da taptıkları ilahları kendilerine hiçbir fayda sağlamadı. İlahları onların sadece ziyanlarını Zulme sapmış memleketlerin halkını yakaladığında, Rabbinin yakalaması işte böyledir! Şüphesiz onun yakalaması can yakıcı ve Şüphesiz, ahiret azabından korkanlar için bunda bir ibret vardır. Bu, insanların hesap ve ceza için toplanacakları bir gündür. Bu, herkesin toplanıp bir araya geleceği bir Biz onu ancak belirli bir zamana kadar O gün geldiği zaman Allah'ın izni olmadan hiçbir kimse konuşamaz. Onlardan mutsuz cehennemlik olanlar da vardır, mutlu cennetlik olanlar Mutsuz olanlara gelince; cehennemdedirler. Onların orada şiddetli bir soluyuşları Onlar, gökler ve yerler durdukça orada ebedi olarak kalacaklardır. Ancak Rabbinin dilemesi başka. Şüphesiz Rabbin istediğini Mutlu olanlara gelince, gökler ve yerler durdukça içinde ebedi kalmak üzere cennettedirler. Ancak Rabbinin dilemesi başka. Bu onlara ardı kesilmez bir lütuf olarak Ey Muhammed! Şunların taptıkları şeylerin batıl olduğu konusunda şüpheye düşme. Onlar sadece, daha önce babalarının taptığı gibi tapıyorlar. Şüphesiz biz onlara azaptan paylarını eksiksiz olarak tastamam Andolsun, biz Mûsâ'ya Kitab'ı Tevrat'ı vermiştik de onun hakkında ayrılığa düşülmüştü. Eğer daha önce Rabbinin bir sözü geçmemiş olsaydı, elbette aralarında hüküm verilirdi. Onlar da müşrikler de o Kur'an hakkında derin bir şüphe Şüphesiz Rabbin onların her birine, yaptıklarının karşılığını tastamam verecektir. Şüphesiz Rabbin onların yaptıklarından hakkıyla Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O yaptıklarınızı hakkıyla Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım da Ey Muhammed! Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın vakitlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlar için bir Sabret! Çünkü Allah iyilik edenlerin mükafatını zayi Sizden önceki nesillerden aklı başında kimseler insanları yeryüzünde bozgunculuk yapmaktan alıkoysalardı ya! Ancak içlerinden kendilerini kurtardığımız pek az kimse bunu yapmıştı. Zulmedenler ise içinde şımartıldıkları refahın ardına düştüler ve günahkâr kimseler Rabbin, halkları salih ve ıslah edici kimseler iken memleketleri zulmederek helak 119. Rabbin dileseydi insanları aynı inanca bağlı tek bir ümmet yapardı. Fakat Rabbinin merhamet ettikleri müstesna, onlar ihtilafa devam edeceklerdir. Zaten onları bunun için yarattı. Rabbinin, "Andolsun ki cehennemi hem cinlerden, hem insanlardan suçlularla dolduracağım" sözü Ey Muhammed! Peygamberlerin haberlerinden, kendileriyle senin kalbini pekiştirdiğimiz her bir haberi sana aktarıyoruz. Bunlarda, sana hak, mü'minlere de bir öğüt ve hatırlatma İman etmeyenlere de ki "Elinizden geleni yapın, biz de yapacağız."122. "Bekleyin, biz de bekleyeceğiz."123. Göklerin ve yerin gaybını bilmek Allah'a mahsustur. Bütün işler ona döndürülür. Öyle ise ona kulluk et ve ona tevekkül et. Rabbin yaptıklarınızdan habersiz Suresi TefsiriMekke döneminde inmiştir. 123 âyettir. Sûre, adını içinde söz konusu edilen Hûd peygamberden almıştır. Sûre de başlıca tevhit, peygamberlik, öldükten sonra dirilme ve ceza konuları ele alınmakta ve bunlar bazı peygamberlerin kıssalarıyla sıralamada on birinci, iniş sırasına göre elli ikinci sûredir. Yûnus sûresinden sonra, Yûsuf sûresinden önce Mekke döneminin son bir yılı içinde nâzil olmuştur. 12, 17 ve 114. âyetlerinin Medine’de indiği yolundaki görüş müfessirlerin çoğunluğunca kabul edilmemiştir İbn Âşûr, XI, 311; Reşîd Rızâ, XII, 2; Ateş, IV, 291.Hûd sûresi hem üslûp hem de içerik bakımından bir önceki Yûnus sûresiyle büyük bir benzerlik göstermektedir. Bu sûrede de ağırlıklı olarak Allah’ın varlığı, birliği, O’nun iradesinin peygamberleri aracılığıyla vahyedildiği gerçeği ve peygamberlik olgusunun gelmiş geçmiş toplumlardaki görünümü ele alınmakta, bazı peygamberlerin kıssalarına Yûnus sûresinde özet olarak, burada ise daha geniş bir şekilde yer verilmektedir. Nûh, Hûd, Sâlih, İbrâhim, Lût, Şuayb ve Mûsâ peygamberlerin kıssaları anlatılmakta; Kur’an’ın mûcize oluşu, öldükten sonra dirilme, hesap ve âhiret hayatıyla ilgili konulara yer Suresi FaziletiHz. Peygamber, “Cuma günü Hûd sûresini okuyunuz” Dârimî, “Fezâilü’l-Kur’ân”, 17 buyurarak sûrenin faziletine, “Hûd sûresi ve kardeşleri beni ihtiyarlattı” meâlindeki hadisiyle de ağır sorumlulukları hatırlatan bir içeriğe işaret etmektedir. Hûd sûresinin kardeşleri aynı hadisin devamında “Vâkıa, Hâkka, Mürselât, Nebe’ ve Tekvîr” sûreleri olarak belirtilmiştir Tirmizî, “Tefsîr”, 57/3297; ayrıca bk. Şevkânî, II, 544; Kurtubî, XI, 1. Bu sûrelerde çok etkileyici bir üslûpla daha önceki peygamberlerin tevhid mücadelesinden kesitler verilmiş ve kıyamet sahnelerinin tasvir edilmiş olmasının Resûlullah’ı kendi sorumluluğu ve özellikle ümmetinin geleceği açısından derinden düşündürmüş olduğu anlaşılmaktadır. Hakkında Hûd sûresi Mekke’de inmiştir. 123 âyettir. İsmini, 50-60. âyetler arasında kıssası anlatılan Hûd almıştır. Mushaf tertîbine göre 11, nüzûl sırasına göre 52. sûredir. Nuzül Mushaftaki sıralamada on birinci, iniş sırasına göre elli ikinci sûredir. Yûnus sûresinden sonra, Yûsuf sûresinden önce Mekke döneminin son bir yılı içinde nâzil olmuştur. 12, 17 ve 114. âyetlerinin Medine’de indiği yolundaki görüş müfessirlerin çoğunluğunca kabul edilmemiştir İbn Âşûr, XI, 311; Reşîd Rızâ, XII, 2; Ateş, IV, 291. Konusu Hûd sûresinde itikat konuları, özellikle Allah’ın varlığı, birliği, peygamberlik gerçeği ve bunun önceki toplumlardaki tezâhürü ele alınmaktadır. Bunu misallendirmek üzere Hz. Hûd, Hz. Sâlih, Hz. İbrâhim, Hz. Lût, Hz. Şuayb ve Hz. Mûsâ gibi peygam­berlerin kıssaları, Yûnus sûresine göre daha geniş bir çerçevede anlatılmaktadır. Bu misallerden hareketle Kur’an’ın mûcize oluşu, öldükten sonra diriliş, hesap ve âhiret hayatıyla alakalı mevzulara dikkat çekilmektedir. Fazileti Allah Resûlü Hûd sûresinin fazileti hakkında şöyle buyurur “Cuma günü Hûd sûresini okuyun.” Dârimî, Fezailü’l-Kur’an 17 Yine Efendimiz sûresi ve Vâkıa, Hâkka, Mürselât, Nebe’ ve Tekvîr gibi kardeşleri beni ihtiyar­lattı” Tirmizî, Tefsir 57/3297 beyânıyla da sûrenin muhtevasının önemine ve bildirdiği sorumlulukların ağırlığına dikkat çeker. Çünkü bu sûrelerde fevkalade tesirli bir üslûp­la önceki peygamberlerin tevhid mücadelesinden kesitler sunulmakta, kalpleri derinden sarsan kıyamet sahneleri tasvir edilmektedir. Hûd Sûresi 105-108. Ayet Tefsiri Hakkında Konusu Nuzül Fazileti Hûd Sûresi Hakkında Hûd sûresi Mekke’de inmiştir. 123 âyettir. İsmini, 50-60. âyetler arasında kıssası anlatılan Hûd almıştır. Mushaf tertîbine göre 11, nüzûl sırasına göre 52. sûredir. Hûd Sûresi Konusu Hûd sûresinde itikat konuları, özellikle Allah’ın varlığı, birliği, peygamberlik gerçeği ve bunun önceki toplumlardaki tezâhürü ele alınmaktadır. Bunu misallendirmek üzere Hz. Hûd, Hz. Sâlih, Hz. İbrâhim, Hz. Lût, Hz. Şuayb ve Hz. Mûsâ gibi peygam­berlerin kıssaları, Yûnus sûresine göre daha geniş bir çerçevede anlatılmaktadır. Bu misallerden hareketle Kur’an’ın mûcize oluşu, öldükten sonra diriliş, hesap ve âhiret hayatıyla alakalı mevzulara dikkat çekilmektedir. Hûd Sûresi Nuzül Sebebi Mushaftaki sıralamada on birinci, iniş sırasına göre elli ikinci sûredir. Yûnus sûresinden sonra, Yûsuf sûresinden önce Mekke döneminin son bir yılı içinde nâzil olmuştur. 12, 17 ve 114. âyetlerinin Medine’de indiği yolundaki görüş müfessirlerin çoğunluğunca kabul edilmemiştir İbn Âşûr, XI, 311; Reşîd Rızâ, XII, 2; Ateş, IV, 291. Hûd Sûresi Fazileti Allah Resûlü Hûd sûresinin fazileti hakkında şöyle buyurur “Cuma günü Hûd sûresini okuyun.” Dârimî, Fezailü’l-Kur’an 17 Yine Efendimiz sûresi ve Vâkıa, Hâkka, Mürselât, Nebe’ ve Tekvîr gibi kardeşleri beni ihtiyar­lattı” Tirmizî, Tefsir 57/3297 beyânıyla da sûrenin muhtevasının önemine ve bildirdiği sorumlulukların ağırlığına dikkat çeker. Çünkü bu sûrelerde fevkalade tesirli bir üslûp­la önceki peygamberlerin tevhid mücadelesinden kesitler sunulmakta, kalpleri derinden sarsan kıyamet sahneleri tasvir edilmektedir. يَوْمَ يَأْتِ لَا تَكَلَّمُ نَفْسٌ اِلَّا بِاِذْنِه۪ۚ فَمِنْهُمْ شَقِيٌّ وَسَع۪يدٌ ﴿١٠٥﴾ فَاَمَّا الَّذ۪ينَ شَقُوا فَفِي النَّارِ لَهُمْ ف۪يهَا زَف۪يرٌ وَشَه۪يقٌۙ ﴿١٠٦﴾ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا مَا دَامَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ اِلَّا مَا شَٓاءَ رَبُّكَۜ اِنَّ رَبَّكَ فَعَّالٌ لِمَا يُر۪يدُ ﴿١٠٧﴾ وَاَمَّا الَّذ۪ينَ سُعِدُوا فَفِي الْجَنَّةِ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا مَا دَامَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ اِلَّا مَا شَٓاءَ رَبُّكَۜ عَطَٓاءً غَيْرَ مَجْذُوذٍ ﴿١٠٨﴾ Karşılaştır 105 O gün gelince, Allah’ın izni olmadan hiç kimse konuşamaz. Onlardan kimileri bedbaht olacak, kimileri bahtiyâr. Karşılaştır 106 Bedbaht olanlar ateştedirler. O ateş kabarıp indikçe, onlar da her nefes alıp verişte hırıltılar, feryatlar ve hıçkırıklar içinde âdeta boğulurlar. Karşılaştır 107 Âhiret âlemindeki gökler ve yer ayakta durdukça onlar da ebediyen o ateşin içinde kalacaklardır. Ancak Rabbinin dilemesi hâriç. Çünkü Rabbin ne dilerse onu eksiksiz yapar. Karşılaştır 108 Bahtiyâr olanlar ise cennettedirler. Âhiret âlemindeki gökler ve yer ayakta durdukça onlar da orada ebediyen kalacaklardır. Ancak Rabbinin dilemesi hâriç. Bu mükâfat, ardı arkası kesilmeyip devam edecek ilâhî bir lutuftur. TEFSİR Kıyamet gününün farklı yerleri ve merhaleleri vardır. Orada öyle yerler var ki herkesin nutku tutulur, hiç kimse konuşamaz. Nitekim âyet-i kerîmede şöyle buyrulur “Bugün, onların tek bir kelime bile edemeyecekleri bir gündür. Kendilerine izin verilmez ki, özür dileyebilsinler.” Mürselât 77/35-36 Öyle yerler var ki, orada ancak Allah Teâlâ’nın izin verdiği kimseler konuşacak, konuştuğunda da ancak doğruyu söyleyecektir. Âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur “O gün Rahmân’ın izin verdiklerinden başkası konuşamaz. Konuşan da ancak doğru ve uygun olanı söyler” Nebe’ 78/38; “İzni olmadan O’nun huzurunda kim kalkıp da şefaat edebilir?” Bakara 2/255 Orada öyle devreler olacak ki, orada herkes kendini savunabilmek için mücadele edecektir “Mahşer günü herkes gelip sadece kendisini kurtarmaya çalışacaktır” Nahl 16/111; “Derken birbirlerine dönüp, karşılıklı söz düellosuna başlarlar.” Sâffât 37/27 Bu devrelerin bazısında da insanların ağızlarına mühür vurulacak; onların elleri konuşacak ve ayakları şâhitlik edecektir. bk. Yâsîn 36/65Mahşer halkının bir kısmı bedbaht olacak, bir kısmı da bahtiyar olacaktır. Bedbaht olanlar cehenneme atılacaktır. Cehennemde duydukları ıstırap ve çektikleri acı sebebiyle çok fecî bir nefes alış verişleri olacaktır. Solurken göğüs geçirip hıçkıracaklar; görülmemiş bir şekilde nefes alıp vereceklerdir. Acıdan inleyip feryat edeceklerdir. Aslında اَلزَّف۪يرُ zefir “nefesi güçlükle ve sıkıntılı bir şekilde vermek”, اَلشَّه۪يقُ şehîk ise aynı tarzda geri almak demektir. Bu iki kelime Arapçada esasen merkeplerin ilk anırma anları ile anırmalarını bitirirken çıkardıkları sesi anlatmak için kullanılır. Dolayısıyla maksat bedbahtların bağırmalarını merkep anırmasına benzetmektir. Bunların cehennemde çıkardıkları sesler, merkeplerin çıkardığı çirkin sesler gibi olacaktır. Nitekim bu durum dünyada bile özellikle boğulma, asılma, başının vurulması gibi belâlara maruz kalan kimselerde görülür. Bu esnâda bazı suçluların sığır böğürtüsü gibi böğürdükleri ve seslerinin çok tuhaflaştığı müşâhede edilir. Âhiretin ise dünyadan kat be kat daha sıkıntılı olduğu bir ve yer ayakta durdukça o bedbahtlar cehennemde ebedi duracaklardır. “Göklerle yerin ayakta durması” sözü, diğer Kur’an âyetlerinin açıkça haber verdiği gibi bk. Cin 72/23 ebediliği beyân eder. Çünkü burada bahsedilen “gökler ve yer”, şu an mevcut olan gökler ve yer değil, “Kıyamet günü yer başka bir yerle, gökler de başka göklerle değiştirilir” İbrâhim 14/48 âyetinde belirtildiği üzere, âhiret âlemine mahsus yaratılacak olan “gökler ve yer” olacaktır. Âhiret âlemi ebedi olduğu gibi, o âlemin gökleri ve yeri de ebedi olacaktır. Dolayısıyla bu ifade, hakiki mânada bir ebedilikten bahseder. Nitekim, cennetliklerle alakalı gelen “kesintisi olmayan bir ihsan” kaydı da bunu destekler. “Rabbinin dilediği müstesnâ” kaydına gelince, Allah Teâlâ’yı bağlayan, O’nu bazı şeyleri yapmaya mecbur eden hiçbir güç, hiçbir kanun yoktur. Her şey O’nun dilemesine bağlıdır. Cehennemin ve cehennemliklerin durumu da öyledir. Cenâb-ı Hak dilediğini ebedi olarak ateşte bırakır; dilediğini affedip oradan çıkarabilir. Dilediğini başka azaplara düçar kılabilir. Ancak Kur’ân-ı Kerîm, Allah Teâlâ’nın cehennemin ebediliğini ve oraya kâfir olarak girenlerin de orada ebedî kalacağını dilediğini haber vermektedir. Bununla birlikte günahkâr mü’minler cehennemde ebedi olarak kalmayacak, oradan ise cennette olacaklar ve âhiret gökleri ve yerleri ayakta durdukça orada ebedi kalacaklardır. Manevî derecelerine göre nimetlere nâil olacaklar, ilâhî rızâ ve cemâlullah lutuflarına erişeceklerdir. Onlar için bitmeyen nimetler, kesintisiz ihsanlar, sonsuz bir Allah vergisi olarak ikram edilecektir. “Cennetin yiyecekleri de, gölgesi de devamlıdır.” Rad 13/35 İlâhî rızâ nimeti de ebedîdir. Nitekim Resûlullah şöyle buyurdu “Allah Teâlâ cennetliklere- Ey cennet sâkinleri! diye seslenir.» Onlar da- Buyur Rabbimiz! Emret! Bütün hayır ve iyilikler senin elindedir» derler. Allah Teâlâ - Halinizden memnun musunuz?» diye sorar. Onlar- Nasıl memnun olmayalım, Rabbimiz. Sen bize, hiç kimseye vermediğin bunca nimetler ihsan ettin» derler. Allah Teâlâ - Size bunlardan daha değerlisini vereyim mi?» buyurur. Cennetlikler - Bunlardan daha değerlisi ne olabilir, Rabbimiz!» derler. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak- Üzerinize rızâmı indiriyorum; bundan sonra size hiç gazap etmeyeceğim» buyurur.” Buhârî, Rikak 5; Müslim, Cennet 9Zaten pek çok âyette de cennetin ebedî olduğu kaydı açıkça yer almaktadır. bk. Nisâ 4/122; Beyine 98/8O halde Kaynak Ömer Çelik Tefsiri Hûd Suresi 115. ayeti ne anlatıyor? Hûd Suresi 115. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...Hûd Suresi 115. Ayetinin Arapçasıوَاصْبِرْ فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُض۪يعُ اَجْرَ الْمُحْسِن۪ينَ Hûd Suresi 115. Ayetinin Meali AnlamıSabret; çünkü Allah iyi davranan ve işini güzel yapanların ecrini zâyi Suresi 115. Ayetinin TefsiriBurada bir günde edâ edilmesi farz olan beş vakit namaza işaret edilmektedir. “Gündüzün iki tarafı”ndan maksat, öğle ve ikindi namazları; “gecenin gündüze yakın saatleri”nden maksat ise akşam, yatsı ve sabah namazlarıdır. Çünkü اَلزُّلَفُ zülef kelimesi, vakit ve yakınlık mânasına gelen “zülfe” kelimesinin çoğuludur. Arapça da çoğul ise en az üçtür. Buna göre sabah namazı gün doğmasına yakın, akşam ve yatsı namazları ise güneşin batmasına yakın saatlerde kılınmakla bu üçlüyü ifade ederler. Namazların bildiğimiz beş vakitte kılınması, bunun gibi başka âyetlerle bk. İsrâ 17/78; Tâhâ 20/130, hadis-i şeriflerle ve ümmetin icmaıyla “Şüphesiz ki iyilikler kötülükleri giderir” Hûd 11/114 kısmında bahsedilen “iyilikler”den maksat, sözün geliminden de anlaşılacağı üzere öncelikle beş vakit namazdır. Yani her namaz bir “hasene iyilik”, beş vakit namaz ise “hasenât iyilikler”dir. İyiliklere devam edildikçe kötülükler silinir gider. Buna göre beş vakit namaza devam ettikçe, arada beşeriyet icabı işlenen bazı kötülükler de kaybolur. Resûlullah şöyle buyurmuştur “Büyük günahlardan uzak durulduğu takdirde, bir namaz diğer namaza kadar olan günahlara kefarettir.” Müslim, Tahâret 16 Şu âyet-i kerîme ise hakîkati daha açık bir şekilde beyân eder “Bütün şartlarına riâyet edilerek hakkiyle kılınan namaz, insanı her türlü hayasızlıktan, dînin ve aklın kabul etmediği şeylerden alıkoyar.” Ankebût 29/45Fakat iyiliklerin kötülükleri silip götürmesi sadece namaza mahsus bir durum değildir. Namaz sadece misal olarak verilmiştir. Aynı durum diğer iyilikler için de geçerlidir. İnsanın imanla birlikte yaptığı her türlü iyilik onu kötülüklerden uzaklaştırır, yaptığı kötülüklerin affedilmesine, hatta onları iyiliğe dönüşmesine vesile olur. Bu mânada şu âyet-i kerîme ne kadar ümit bahşedicidir “Ancak tevbe edip inanan ve sâlih ameller işleyenler müstesnâ. Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirecektir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.” Furkan 25/70Rabbimizin öğütlerine kulağını ve kalbini verenler, sabırla iyilik yapmaya devam edenler bu güzel müjdelerden bol bol istifade edeceklerdir. Çünkü Yüce Allah, iyilik yapanların emeklerini boşa çıkarmayacak, mükâfâtlarını asla zayi etmeyecek, bilakis onlara lutuf ve kerem hazinelerinden kat kat ihsanda ancak böyle bir İslâmî anlayış ve kulluk şuuru ile hem kendilerini haksızlıklardan uzak tutabilir, hem de dünyada yapılan zulüm ve haksızlıkların önüne geçebilirler. Nitekim insanlık tarihine bir göz atıldığında, zulme karşı seslerini yükseltmedikleri için zâlimlerle birlikte helak olan nice toplumların bulunduğu görülecektirHûd Suresi tefsiri için tıklayınız...Kaynak Ömer Çelik TefsiriHûd Suresi 115. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız... İslam ve İhsan

hud suresi 115 ayet tefsiri